Nano teknoloji henüz oldukça yeni olduğundan, bu teknolojinin insan ve çevre üzerinde yaptığı olumsuz etkiler konusunda etraflıca bir çalışma yapılmamıştır. Bu tip kaynaklara ulaşmak istediğinizde ancak oldukça yüzeysel ve konuya çok kısa olarak değinilmiş bilgilere rastlayabiliyoruz. Nanoteknolojinin muhtemel tehlikeleri konusunda henüz derli toplu bir kitap bile yazılmadı. Bundan dolayı bu bölümde nanoteknolojinin insanı etkileyebilecek muhtemel zararlarına ve nanoteknolojinin ne olduğuna kısaca değinmeye çalışacağım.
Nano teknoloji, 100 nano metreden küçük ölçekteki materyallerin tasarımı, üretimi, montajı, karakterizasyonu ve bu materyallerden elde edilmiş minyatür fonksiyonel sistemlerin uygulamalarını inceleyen ve hızla gelişen disiplinler arası araştırma-geliştirme faaliyetlerinin tümünü temsil etmektedir. (UK Royal Society Repoit, 2004). Nanoteknoloji denilince ilk akla gelen, nano ölçek seviyesinde nano materyallerdir. Amerikan Çevre Koruma Ajansı (EPA), nano materyalleri 4 ana kısma ayırmıştır. Bunlar:
Karbon bazlı nano materyaller (karbon nanotüp, fulleren),
Metal bazlı nano materyaller (nano gümüş, nano altın, Ti02, metal oksitler),
Dendrimer (nano ölçekli polimerler),
Nanokompozitlerdir.
Nano gıda; nano parçacıkların kullanımıyla geliştirilen gıdalara verilen addır. Nanoteknoloji başta silah, bilgisayar, kimya, tekstil, ilaç, gıda olmak üzere oldukça farklı sektörlerde uygulanabilmektedir.
Meloküler boyutta yapılan teknolojik gelişmeler, maddenin yapısında temelden değişiklikler yaptığı için insanlara çok daha üstün özellikli ürünler elde etme şansı verdi. Çok uzak mesafeye çok hızlı enerji iletebilen malzemeler… Kısaca nanoteknoloji çok geniş alanda kullanılabilecek milyarlarca dolarlık yeni pazar olanakları açarken, insan hayatını kolaylaştıran ürünleri de sunacak. Nanometre (nm) 5 ile 10 atomunun art arda dizilmesinden oluşan metrenin 1 milyarda biri ölçüsündeki uzunluğu temsil ediyor. İnsan saç telinin çapı yaklaşık 50-80 bin nanometredir. DNA molekülünün ise 2,5 nanometre olduğu düşünüldüğünde, protein molekülü 5 nm, kırmızı kan hücresi (alyuvarlar) 7 bin nm, tipik hücre duvarının kalınlığı 2 nm, şuadan nezle virüsü yaklaşık 75 nm’dir.
Bu değerler nanoteknolojinin ne kadar küçük ölçeklerde çalıştığını gözler önüne sermektedir. 1-100 nanometre ölçeğinde fiziksel, kimyasal, biyolojik yapıların anlaşılması, kontrol edilmesi ve atomsal seviyede değiştirilip kontrol edilmesi nanoteknolojinin alanı içine girer. Böylece bu teknoloji, atom ve molekül ölçeğinde özel yöntemler ve teknikler ile yapıların, materyallerin ve araçların inşa edilmesini sağlayarak piyasaya yeni ürünler sunar. Yakında bu teknoloji sayesinde mikroskobik ölçüde çipler üretilecek, daha geniş kapsamlı bilgiler daha kolay taşınır hale gelecek, bilgisayarların boyutları daha da ufalacak ve bilgi transferi daha da hızlanacaktır.
Nanoteknolojinin sağlık sektörüne de girmesiyle insan sağlığı için yeni çözümler üretebilmek daha da kolaylaşacaktır. Sağlık alanına yönelik yapılacak akıllı nano robotlarla teşhiste bulunma daha da kolaylaşacaktır. Hâli hazırda bakterisiz ve mikropsuz ortam yaratma olanağını kısmen başarmış olan nanoteknolojinin bu kolaylığı sağlık sektörünün de işini kolaylaştıracaktır. Ameliyatlarda kullanılan aletlerin gelişmesinde nanometre boyutunda yapılan çok küçük ilaçlar hatta robotlar vasıtasıyla vücudun hastalıklı bölgesinin direkt olarak tedavisi mümkün olabilecektir. Vücuttaki her bulguyu bulup rapor edebilecektir. Vitaminleri, antioksidanları, omega yağlarının nano kapsüllerin içine konup vücutta sadece gerekli yerlere iletilmesi henüz geniş kullanma alanı bulmasa da başarılmış durumdadır. İsrail’de bulunan Natura Lease şirketi, bu tip nano teknolojik çalışmaların gıdada uygulanmasında 2008 yılında Food Expo Yenilik Ödülü’nü kazanmıştı.
Dünyada bu teknolojiye en çok yatırım yapan ülke de ABD’dir. Dünyada nanoteknoloji yatırımının üçte birini tek başına yapmaktadır. 2009 rakamlarıyla konuşacak olursak senede nanoteknolojiye 4 milyar dolar yatırmıştır. Şu anda dünyada 1000 çeşit nanoteknolojik ürün bulunmaktadır. ABD’nin arkasından nanoteknolojiye büyük yatırım yapan ülkeler Almanya, Japonya, İsrail ve Çin gibi ülkelerdir.
Gelelim nanoteknolojinin gıda alanında kullanılmasına… Bu teknoloji, bazı ülkelerde yiyeceklerin raf ömrünü uzatmada, yiyecekleri bakterilerden arındırmada, gıdaların güzel koku salmasında kullanılmaya başlandı. Fakat kamuoyu tarafından tepki çekebilir korkusuyla henüz açıklanmıyor. GDO’lu gıdalar gibi tepki çekilmesinden korkuluyor. Nanoteknolojinin gıda üzerindeki zararları henüz tam olarak test edilmediğinden, nanoteknolojinin gıda alanında nasıl kullanılacağı konusunda da genel kabul gölmüş bir regülasyon yok. Bu da işin ayrı bir riskli tarafıdır. Dünyada ilk defa Kanada Hükümeti, nanoteknoloji firmalarından nanoteknolojik ürünlerin içindeki nanomateryallerin detaylannı belirtme zorunluluğunu getiren ülke olacak (Şubat 2010). Nonoteknoloji ve sentetik biyoloji (synthetic biology) bilimin hızla gelişme gösteren oldukça enteresan iki alanı fakat halkın büyük çoğunluğu bu iki gelişmenin tam içeriği ve uygulamaları hakkında elle tutulur bir bilgi sahibi değil. Amerika’da bile bu konudaki bilgisizlik çok büyük oranlardadır. Amerika’da 2008 yılında halkın % 49’u nanoteknoloji konusunda hiçbir şey duymadıklarını (bilmediklerini), % 26’sı ise çok az şey bildiğini ifade ediyordu. 2009 yılında ise hiçbir şey duymadığını ve bilmediğini söşdeyenler % 37’ye düşmüştü.
2005 yılında Amerika Washington’ da Gelişen Nanoteknolojiler Üzerine Proje (Project on Emerging Nanotechnologies-PEW) adlı bir dernek kurularak, nanoteknolojik ürünlerin politik ve sosyal anlamda ve insan sağlığı konularında çalışmalara başlandı. Bu dernek mümkün olduğu kadar tarafsız kalarak nanoteknolojinin getirdiği olumlu ve olumsuz taraflar üzerinde çalışmalar yapmaktadır. Bu konuda geniş bilgi bu derneğin web sayfasından sağlanabilir.
Nanoteknoloji, bugün gıda sektöründe, hem gıda paketlemesinde hem de direk gıdada kullanılmaktadır. Nanoteknolojinin 21 milyar dolarlık pazarı olan besin ve diyet takviyesi (mineraller, vitaminler vs.) olarak kullanılmaya başlanması; zararları hakkında yeterli araştırma ve deneyler yapılmadığı, kullanılacak doz oranları belirlenmediği, yan etkileri doğru dürüst bilinmediği ve pazara çıkmadan önce testlerinin yeterli şekilde yapılmadığı için büyük bir risk taşımaktadır. Bu materyallerin insan sağlığı üzerindeki etkileri konusunda çalışmalara son on yılda hız verilmesine rağmen, hâlâ cevaplandırılması gereken birçok soru ve literatürde eksik noktalar mevcuttur.
Birçok araştırmacı, nano materyallerin toksikolojik etkileri, alıcı ortamlara salınımları, taşınımları, karakterizasyonu, risk değerlendirilmesi konularında çalışmalara başlamış ve halen bu araştırmalarına devam etmektedir. Güneş kremleri başta olmak üzere 300’den fazla nano materyal içeren ürün marketlerde yer almaktadır (EPA, 2007). Bu ürünlerin kullanım alanlarının yaygınlaşması sonucu insanlar, diğer canlılar ve alıcı ortamlar doğrudan veya dolaylı olarak nanomateryallere maruz kalmaktadır. Çevresel ortamlara salınan nano materyallerin çevresel ortamlardaki taşınıım, miktarları, bozunumu, dönüşümü ve nihai akıbetleri tam olarak bilinmemektedir.
Şimdiye kadar yapılan çalışmalarda; alıcı ortamlarda nano materyallerin biyolojik olarak bozulabilecekleri ve birikebilecekleri, diğer kirleticilerle birlikte taşınabilecekleri veya bünyelerine daha da toksik kirleticileri bağlayarak onların taşmınımı arttırabilecekleri, diğer kirleticilerle kimyasal ya da fiziksel reaksiyona girebilecekleri belirtilmektedir (EPA, 2007).
Kraft, Nestle, Unilever, Pepsi gibi birçok büyük gıda üreticileri, bu konuda belli kurallar getirilmediği için ürünlerinde nano teknoloji kullanıp kullanmadıklarını açıkça belirtmemektedirler. Nestle, Kraft Food gibi gıda devleri, çeşitli nano teknolojik gıdalar üzerinde çalışmalar yapmakta ve birçok nano teknolojik gıdayı pazarlamaktadırlar. Nano teknolojiyle üretilen, pişirme dereceleri, şekilleri ve diğer yöntemlerle kişinin istediği tatlara ve renklere dönüşebilecek akıllı gıda (smart food) denilen kişiye özel nano teknolojik gıdalar üzerinde bu büyük gıda firmaları çalışmalarını sürdürmektedirler.
Nano teknolojik gıda pazarı, 2004 yılında 2,6 milyar dolar iken, 2006 yılında 7 milyar dolara çıkmış, 2010 yılında ise 20,4 milyar dolara çıkacağı tahmin ediliyor. Ayrıca nano teknolojinin paketleme sektöründe de kullanılma potansiyeli göz önüne alındığında, paketleme sektörünün yalnız Amerika’daki pazarının 2008 itibariyle 50 milyar doların üzerinde olduğunu düşünürsek, böyle büyük bir pazarı kimse bırakmak istemez. Dünyada şu anda 200’den fazla şirket nano teknolojik gıdalar üzerinde çalışmaktadır. Bunların içindeki en büyük 20 şirket de dünyanın en büyük gıda ve içecek metinlerindendir.
Bazı kişiler, gelecekte meloküler mühendislik kullanılarak toprağa ihtiyaç duymadan çok büyük miktarlarda gıda üretimi yapılabileceği görüşündedirler. Bu konuda Amerika’da Comell Üniversitesi Gıda Bilimi Bölümü’nden Prof. Dr. Carmen I. Moraru şöyle demektedir: Nanomakineler atomik seviyede sentezlerle limitsiz oranda gıda üretebilecekler, bu da açlığa son verecektir. Bu aynen GDO’lu gıdaların açlığa son vereceği iddiası gibi doğru olmayan, oldukça yanıltıcı bir görüştür. İnsanların sağlığı için risk taşıyan ve sentetik yollarla üretilmiş böyle gıdaların insanların açlığını önleme değil sonunu getirebileceği göz önünde bulundurulmalıdır.”
Mesela karotenoitler (carotenoids) renk pigmentlerinin içinde en yaygın olanıdır. Açık sarıdan koyu kırmızıya kadar oldukça farklı renkleri verirler. Bilinen 450’den fazla karotenoit vardır. A vitaminin de ön maddesidir. Havuç, domates gibi bazı sebzelerde ve meyvelerde bulunan bu önemli madde, gıda sektöründe en çok kullanılan katkı maddelerinden bir tanesidir. Margarin, tereyağı, işlenmiş peynir, meyveli jeller, dondurma, yoğurt, meyve suları ve birçok içecekte yaygın olarak kullanılır. Alman biyoteknoloji ve kimya devi BASF şirketi, nano teknolojik olarak sentetik yolla karotenoit üretmektedir. BASF’ın normal yollardan ve nano teknoloji ile ürettiği karotenoitlerin senelik cirosu 200 milyon doların üzerindedir.
BASF 2002 yılında güvenli olduğu kabul edilmiş kategoride diye GRAS (Generally Recognized as Safe) diğer bir karotenoid olan ve domateste doğal olarak bulunan likopeni (lycopene), nano teknolojik olarak sentetik şekilde üretip satışının onaylanması için FDA’ya müracaat etti. FDA hiçbir araştırma yapmadan hatta soru dahi sormadan bu talebi kabul etti. Bu konuda herhangi bir kısıtlama ve regülasyon olmadığı için bu tip gıdaların katkı maddelerinin nano teknolojik ürün olup olmadığını etikette de belirtmeye gerek duyulmadığından biz bu ürünleri bilmeden tüketmekteyiz. Nano partikülleri gıdaya eklediğinizde insan sağlığı için bir risk oluşup oluşmadığını bilmeden, bu gıdaların kontrolsüz şekilde piyasaya salınması ileride önüne geçilemeyecek sorunların da habercisidir.
Avustralya haber ajansı ABC News (29.11.2007), nanoteknolojik gıdaların GDO’lu gıdalardan daha riskli olabileceğini belirttikten sonra, Dr. Rye Senjen’in görüşüne yer vererek nano gıdaların içinde bulunan nano parçacıkların çok ufak olduğundan normal gıdaların geçemeyeceği yerlere gidebileceklerini, vücudun koruma ve bağışıklık sistemini zayıflatacağına dikkat çekiyordu. Discovery News-Discovery Channel (26.11.2007), uzmanların görüşlerine yer vererek nanoteknolojinin tehlikelerine dikkat çekmektedir.
Görüldüğü gibi bazı bilim insanlarının yanında bazı medya organları da her ne kadar kıyıda köşede kalsa da nano teknolojinin potansiyel risklerini dile getirmektedirler.
2008 yılında dünyada ilk defa İngiltere’de bir organizasyon (UK Soil Association) tarafından nano gıdalar için nano parçacıklar potansiyel zehir ihtiva ettiğinden ve insan sağlığını tehdit edeceğinden, organik gıdada kullanılması yasaklandı. İngiliz Soil Association, İngiltere’de organik ürünlere sertifika veren önemli kurululardan biridir.
Nano teknolojiyle üretilen gıdalardaki en büyük korku, toksin üretmeleri dolayısıyla insana ve çevreye olabilecek muhtemel zararlarıdır. İkinci risk ise bu kadar kompleks bir sistemden geçerek sentetik olarak üretilen bu gıdaların ne gibi değişimlere uğrayacağı bilinmemekte, 10 hatta 20 yıl sonra yan etkilerinin ortaya çıkabileceği düşünülmektedir. Üçüncü olarak, gıda üretimi doğal ortamda ve şartlarda değil yine GDO’lu gıdalarda olduğu gibi laboratuvar ortamında, doğanın yapısına müdahale edilerek değiştirildiğinden ve bu bilgiler de birkaç kişide ve kurumda saldı olduğundan, bu oluşum gıda zincirlerinin tekel oluşturma riskini doğurmaktadır.
Nano teknoloji artık birçok alanda uygulama alanı bulduğundan, maalesef kozmetiklerin içeriğine kadar girmiştir. ABD Kanser Önleme Birliği (Cancer Pı evention Coalition) Başkanı ve Illinois Üniversitesinde Prof. Dr. Samuel S. Epstein, son yıllarda kozmetik ürünlerin içinde özellikle kırışıklıkları giderici kremlerde kullanılan nano parçacıkların insan sağlığı için çok tehlikeli olduklarını öne sürüyor. Dr. Epstein, ürünlerin içindeki maddelerin ultra-mikroskobik seviyelerde ufaltılıp nano parçacıklar seviyesine getirildiğinde, bu maddelerin diğer maddelere oranla deriden kana, oradan vücudun bütün organlarına kolayca sızabileceğine dikkat çekiyor. Bu durumda insan sağlığında hiç umulmadık hatta sonuçlarının önceden tahmin edilmesinin oldukça zor olduğu olumsuz sorunların ortaya çıkacağı çok açıktır. Maalesef bu konularda şimdilik yeterli araştırma bulunmamaktadır. Kısaca özetlersek; insanlar artık tükettikleri maddelerin içinde tam olarak ne olduğunu ve ileride ne gibi sağlık problemleriyle karşılaşacaklarını bilememektedirler. Hızla gelişen teknoloji, bu tehlikeyi daha da arttırmaktadır. İşte bizim hayatımızı kolaylaştıracağı, teknolojide yeni bir çağ açacağı propagandalarıyla hayatımızın her alanına yavaş yavaş sokulmaya başlanan nanoteknoloji ürünleri, özellikle gıda, kozmetik, ilaç gibi direk insanlar tarafından absorbe edilecek şekilde kullanıldığında, insan sağlığı için oldukça büyük riskler taşıdığı çok açıktır.
2004 yılında İngiltere’de Royal Society bir rapor hazırlatarak, nano toksik risklere dikkat çekip, içlerinde nano partikül taşıyan ürünlerin çok kapsamlı bir testten geçirildikten sonra insanların kullanımına sunulmalarını önermişti. Fakat onların bu önerisi de dikkate alınmadı. Bazı domuz gribi (HİNİ) aşılarında da nano partiküller bulunduğu ileri sürülmektedir. Bunun diğer bir örneğini de nanoteknolojide görüyoruz. İsviçre’nin Lozan şehrinde, EPFL’den bazı araştırmacılar, 2007 yılında aşılarda kullanılabilecek ve daha az yan etkiye neden olacak bir nano partikülü geliştirip buna patent aldılar. Bu çalışma, Nature Biotechnology dergisinde (Ekim, 2007) yayınlandı. İşin daha tehlikeli yanı ise nanoteknoloji ile yer altı ve şehir suyu şebekelerinin dezenfekte edilmesi ve temizlenmesinin gündeme gelmiş olması hatta bu konuda bazı uygulamaların olduğudur. Nano partiküllerin ve nano materyallerin çevre kirliliğinin azaltması ve arıtma proseslerinde kullanılması ile ilgili birçok çalışma mevcuttur (EPA, 2007). Nano ölçekli materyaller; küçük boyutları, yüksek yüzey alanları ve özgün kristal şekilleri sayesinde makroskobik ölçekli malzemelerden daha reaktiftirler. Klorlanmış bifeniller (PCB), pestisit ve halojenli organik çözücüler gibi birçok kirletici türlerinin etkin olarak yok edilmesi için demir/paladyum, demir/gümüş ve çinko/paladyum gibi nano materyal bazlı yeni arıtma teknolojileri araştırılmaktadır.
Önemli bir kirletici sınıfı olan klorlanmış organik bileşiklerin temizlenmesinde nano materyaller başarılı bir şekilde kullanılmaktadır. Laboratuvar çalışmaları, çeşitli klorlanmış hidrokarbonların gideriminde nano ölçekli demir kullanımıyla yüksek verimler elde edildiğini ortaya koymuştur. Ayrıca arıtma işlemi sonucu oluşan yan ürünler de en aza indirilmiştir. Küresel olarak toplam 20’den fazla pilot ve tam ölçekli tesislerde sıfır değerlikli demir nano parçacıklar yer altı suyunun temizlenmesi için kullanılmaktadır. Sıfır değerlikli demir nano parçacıkların yanı sıra diğer nano materyaller olan trikloroetilen, karbon teti aklor gibi bileşiklerin anaerobik ortamda bozunduralması da test edilmektedir.
Fakat nanoteknolojik yolla sularda yapılan arıtmanın ne gibi sağlık sorunları oluşturabileceği araştırılmamaktadır. Zaten belli bir regülasyona ve kısıtlamaya tabi olmayan nano teknoloji, şimdilik birçok alanda bizim hiç haberimiz dahi olmadan hayatımızın bir parçası olmuş durumdadır. Hiç haberimiz olmadan GDO’lu gıdalarla haşır neşir olmuşken, şimdi de nanoteknoloji hiçbir uyarı sinyali vermeden, hiçbir denetime ve kısıtlanma tabi tutulmadan ve de bizim bilgimiz ve irademiz dışında bizi her yönden çevirmektedir. Bütün bunlara devletler ve kurumlar da seyirci kalmaktadır.
Geleceğin teknolojilerinin atom, molekül ve nano küme boyutlarında materyallerin şeklinin kontrol edilmesi, nano yapıların organize edilmesi, aygıtlara dönüştürülmesi, materyallerin ve yüzeylerin tasarlanması ile işlenmesi üzerine olacağı kaçınılmaz görünmektedir. Daha ucuza mâl olan, daha hafif, sağlam, uzun ömürlü, fonksiyonel ve taşınması kolay materyaller üreten nanoteknolojinin hayatın belli alanlarına belli kolaylıklar getireceği reddedilmez bir gerçektir. Fakat son 200 yılda bizim hayatımızı kolaylaştıran her teknolojik yenilik belli problemleri de beraberinde getirmiştir.
Çevresel uygulamalarda birçok avantajları olmasına rağmen, nano teknoloji ciddi çevre sorunlarına sebep olabilmektedir. Potansiyel ekolojik etkilerinden dolayı gittikçe talep edilen nano teknoloji konusunda, özellikle gelişmiş ülkelerde, bu konunun muhtemel zararlarının kamuoyuyla paylaşılması yönünde toplum baskısı artmaktadır.
Bilim, daha çok kâr yapma uğruna çok daha tehlikeli bir şekilde kullanılarak, insanoğlunun önüne geçemeyeceği bir içgüdüye sahip olarak kendini yok edecek bir sistemi devamlı geliştirip mükemmelleştirmektedir. Nano gıda da teknolojinin son harikası olarak önümüze konulan, bize sorulmadan, bir bilgi bile verilmeden, kısaca haberimiz olmadan bize sunulan yeni atomik gıda bombamızdır. Hepimize afiyet olsun…
Dünyada nanoteknoloji üzerine çalışan en büyük firmalar senelik cirolarının büyüklüğüne göre sırasıyla şöyle:
1-Nestle (İsviçre), Kraft Foods (ABD)
2- Unilever (Hollanda-İngiltere)
3- Pepsi Co. (ABD)
4- Cargill (ABD)
5-ConAgra (ABD)
6-General Mills (ABD)
7- Sara Lee (ABD)
8- H.J.Heinz (ABD)
9- Campbell Soup (ABD)
10- Maruha (Japonya)
11- Associated British Foods (İngiltere)
12- Anjinomoto (Japonya)
13- DuPont Food Industry (ABD)
14- McCain Foods (Kanada)
15- Nippon Suishan Kaisha (Japonya)
16- Nichirei (Japonya)
17- BASF (Almanya).
Kaynakça:
“Science and Mission at Risk: Report of the Subcommittee on Science and Technology”, FDA; William B. Schultz, Lisa Barclay, “A Hard Pili to Svvallovv: Barriers to Effective FDARegulation of Nanotechnology – Based Dietary Supplements”, Woodraw Wilson International Çenter for Scholars, 17.06.2009, Project on Emerging Nanotechnologies (PEW)
K.L. Dreher, “Health and Environmental Impact of Nanotechnology: Toxicological Assessment of Manufactured Nanoparticles”, Toxicological Sciences, 2004
Şule Kaplan, Tanju Karanfil, Mehmet Kitiş, “Nano Materyallerin Potansiyel Çevresel Etkileri”, 7. Ulusal Çevre Mühendisliği Kongresi: Yaşam, Çevre ve Teknoloji, 24-27 Ekim 2007, İzmir, TMMOB Çevre Mühendisleri Odası.
Georgia Miller, Scott Kinnear, “Nanotechnology: The nevv threat to food”, The EFSA Journal, 2009
Helmut Kaiser (Danışman), “Nanotechnology in Food and Food Processing Industry Worldwide”, Yarımlanmamış Tez, Tubingen, Mart 2004
Simon Lauder, “Nano technology bigger concem than GM foods”, ABC News, 29.11.2007.
Marlove Hood, “Expeıts; Nanotech risk higher than you think”, Discovery News, 26.11.2007.
Dominique Patton, “No nano in organic foods, says UK ceıtifier”, Decision News Media, 16.01.2008.
Georgia Miller, “Nanotechnology-the new treat to food”, Global Research, 30.10.2009.
William Engdahl, “Nano Particles Used in Untested HİNİ Swinw Flu Vaccines”, Global Research, 13.09.2009.
EPFL: Ecole Polytechnique Federale de Lausanne.
Dror, D. Baram, B. Berkowitz, “Use of Nanosized Catalysts for Transformation of Chloro-Organic Pollutants”, Environmental Science and Technology, 2005.
Yazar:Tuncay Bayraktar