Karaların dünya üzerinde zamanla nasıl şekillendiği ve günümüzdeki kıtaların nasıl oluştuğunu en iyi açıklayan teori “levha tektoniği” teorisidir. Alman jeo-fizikçi Alfred Wegener’in 1912 yılında öne sürdüğü ve 1915 yılında yazdığı Kıtaların ve Okyanusların Kaynağı adlı kitabında geliştirmiş olduğu “kıtaların kayması” teorisidir. Teorinin şekillenmesine giden yol basit bir gözlemleme ile başlıyor. Dünya üzerinde bulunan kıtaların şekillerine bakıldığı zaman, bir yapboz gibi değerlendirilerek birbirinden ayrılmış olan kıta parçaları gibi düşünülebilir. Örneğin, Amerika Kıtası ile Afrika ve Avrupa’yı bir bütün oluşturacak şekilde bir araya getirdiğinizde yapboz parçaları gibi uyum sağlıyorlar. Benzer biçimde Afrika’nın uç güney kısmı ile Antartika, Avustralya, Hindistan ve Madagaskar da buna benzer bir uyum içindeler. Kıtaların sınırları arasında bulunan bu uyumu ilk fark eden kişi Wegener değildi. Magellan ve diğer bazı kâşifler de hazırladıkları haritalar üzerinden bu uyumu fark etmişlerdi. Ancak Wegener, Dünya kara parçalarının zamanla değiştiğini ve bir zamanlar tek bir kıta halinde olduğu durumunu fark eden ilk kişiydi.
Bu gözlemi ilgilendiren önemli bir buluş ise fosil kaynak araştırmalarından geldi.
Paleontologlar birbirlerinden çok uzak mesafelerde bulunan ve aralarına okyanus bulunan kıtaların sahil bölgelerinde çok benzer türlerin fosillerine rastladı. Okyanusun değişik kıyılarında (Güney Amerika ve Afrika kıyılarında) benzer olan bitki ve hayvan fosilleri ortaya çıkarılmıştır. Dünya’nın eski tarihlerdeki iklim yapısı üzerine çalışmalar yürüten araştırmacılar da dünya üzerinde buzullar ile kaplı olan çok geniş karasal alanların günümüzde birbirlerinden çok uzakta olduklarını gözlemlemiştir. Bu ve benzeri gözlemler dünya litosfer kısmının zaman içerisinde hareket halinde olduğu düşüncesini destekliyordu.
Wegener’ın bir gözlemi ortaya koyarken sebebini açıklayamaması onun fikirlerinin tartışılmasına neden oluyordu. Kıtalar hareket halindeydi, ama işleyiş mekanizması nasıldı? O dönemdeki bilim adamlarının genel fikri Dünya’nın ısınma, soğumaya bağlı genleşme döngüleri sayesinde o şekli aldığı ve kıtaların ise sabit olduğuydu. Yatay bir hareket yerine dikey olan bir hareket olabilirdi. Wegener’in öne sürdüğü “kıtaların kayması” teorisi kıtaların hareketlerini açıklayamasa da, kabuk kısmının hareket ettiği fikrini bilim camiasında ilk defa ortaya koymuş ve sonrasında geliştirilecek olan “levha tektoniği” teorisine önayak olmuştur.
*Levha tektoniği teorisi nedir?
Levha tektoniği Dünya’nın litosfer tabakasının (üst kabuk tabakası) ne şekilde bir hareket izlediğini anlatır. Litosfer tabakasının alt kısmı “tektonik levha” adı verilen tabakalar halinde bölünmüş bir durumdadır. Burada temel olarak yedi tane büyük levha ve çok sayıda küçük levha bulunmaktadır. Bu tabakalar astenosfer ismi verilen bir alt tabakanın üstünde birbirleri ile uyumlu halde hareket eder. Kıtalar Dünya’nın manto tabakası üstünde kaymakta olan bu devasa levhaların bitişiğinde hareket ederler. Tektonik levhaların kaymasının nedeni, litosferin altında bulunan astenosfer tabakasına oranla sert ve daha az yoğun bir yapıda olmasıdır.
Hareketi oluşturan mekanizmanın temelini ise Dünya’nın dibinde olan manto tabakasından yayılan ısı oluşturur. Dünya’nın çekirdeğinde meydana gelen bir takım radyoaktif reaksiyonlar manto tabakasında ısınmaya neden olur. Isınan gazın yükselmesi yüzünden üst tarafta bulunan levhalar da hareket eder. Depremler, volkanik aktiviteler, dağ oluşumları ya da okyanus dibi yer hareketleri, bu levhaların birbirleri ile olan kesişim yerlerinde meydana gelir. Levhaların birbirlerinden uzaklaşmaları senede ortalama 0-100 mm arasında olmaktadır. Çok kısa bir mesafe gibi görünse de milyonlarca yıllık bir zaman içerisinde km’lerce ayrım oluşturabilir. 20. yüzyılın ikinci yarısında meydana gelen teknolojik gelişmeler ve elde edilen yeni bir takım bulgular levha tektoniği fikrini desteklemiştir.
Dünya tarihinde kıtalar arası çarpışmaların sonucunda süper kıta adı verilen kıtalar oluşmuş ve tekrar parçalanmıştır. Süper kıtaların parçalanması ile oluşan kırıklara Dünya’nın manto tabakası içinden gelen materyaller dolarak yeni bir okyanus kabuğunu meydana getirmiştir. Kıtalar birbirinden uzaklaştıkça da yeni bir okyanus tabanı gelişmiştir. Dünya’nın yüzeyinin üçte biri kıtasal kabuklar ile kaplıdır. Bu nedenle kıtalar ayrı olsalar da birbirleri ile çarpışırlar. iki kıta çarpıştığı zaman arada bulunan okyanus tabanı yok olur.
*Kıtaların şekillenmesi
Günümüzde genel kanı kıtaların en az 2 milyar yıldır hareket halinde olduğudur. Ancak jeologların sahip olduğu en eski kayaların çoğu maksimum 800 milyon yıllıktır. Daha önceki zamandan kalmış okyanus kabuğunun büyük bir kısmı ise manto tabakasına geri dönmüş bir durumdadır. Jeologlar, yaklaşık 800 milyon yıl önce kıtaların tekrar bir araya gelerek Rodinia ismi verilen süperkıtayı oluşturduğu görüşündeler. Şimdi Kuzey Amerika kıtasının bulunduğu yer Rodinia süper kıtasının merkeziydi. Dünya manto tabakasından yüzey kısmına gelen materyal ile beraber Rodinia parçalara ayrılmaya başladı ve bu parçalar ise 500 ve 250 milyon yıl önce tekrardan çarpıştı.
*Son Süperkıta
Günümüzden 250 milyon kadar bir zaman önce, ayrı kıtalar tekrar bir araya gelip Pangea adı verilen son süperkıtayı meydana getirdi. Pangea’yı çevreleyen denize ise Pantalassa ismi verilir. Pangea zamanla kuzeyde Laurisia ve güney kısmında da Gondvana adı verilen iki tane kara parçasına ayrıldı. Arada ki kısımda bulunan denize ise Tetis denizi adı verilir. Levha hareketleri sonucunda zamanla bu kara parçaları bölünmeye uğrayarak bugünkü kıtaları oluşturdu. Gondvana bölünerek Antartika, Afrika, Avustralya ve Güney Amerika kıtaları ile Hindistan alt kıtasını oluşturdu. Laurasia ise bölünerek Avrasya ve Kuzey Amerika kıtasını meydana getirdi.
*Levha hareketlerinin canlılık üzerine etkileri
Kıtaların konumları Dünya iklimini, deniz seviyelerini, canlı dağılımlarını ve yeni türlerin ortaya çıkmasını ya da bazı türlerin yok oluşlarını etkiler. Örneğin 500 milyon kadar yıl önce Gondvana Süperkıtası güney kutbunda oluştuğu zaman Dünya bir buzul çağına girdi. Suyun büyük oranlarda buzullarda hapsedilmesi ile deniz seviyesinde de düşüşler meydana geldi. Deniz seviyesi düştükçe de kıtaların deniz altı kısımları yüzeye çıktı. Bu bölgelerde yetişmiş olan canlılar da ya öldü, ya bölgeye uyum sağladı ya da başka iklimlere göç etti.
Kaynakça:
Understanding Evolution, “Biogeography: Wallace and W e gener”;
http://evolution.berkeley.edu/evolibrary/article/0_0_0/
history_16
University of California Museum of Paleontology, “Geological
Times”; http://www.ucmp.berkeley.edu/help/timeform.html
Alfred Wegener; http://en.wikipedia.org/wiki/Alfred_Wegener
Yazar: Taner Tunç
Dünya yüzeyi ilk hali 200km derinliğe kadar kısım karbonatlı su ile kaplı olarak çok uzun zaman geçmesiyle 200km derinlik altında çok kalın, sert, soğuk tabaka oluşmasından sonrasında uzayda merkezinde ağır maddelerin oluştuğu bir yıldız parçalanarak parçaları asteroit olarak Dünya yüzeyi 200km derinliğinde karbonatlı suya çarparak yerleşir. Uzaydan gelen maddelerde oksijen yoktur. Dünya yüzeyinde çok bol miktarda oksijen ile bileşerek hidrojen ile karbonu açığa çıkarır. Açığa çıkan karbon ile hidrojen katmalar arasında çok miktarda birikimleri reaksiyon şartlarının oluşmasıyla çok büyük PATLAMA, ISI, BASINÇ, DEPREMLE ilk önce DOĞALGAZ zincirleme reaksiyonla PETROL oluştururken katmanları kırarak fayları, faylarla plakaları oluşturmuştur. 200km derinliğe kadar kısımdaki magmalar reaksiyon neticesinde oluşmuş olup çekirdek magmasıyla ilişiği yoktur. Depremleri meydana getiren aniden olan patlamalı reaksiyonlardır.