Afrika kıtasını gezen, Avrupalıların en ünlüsü David Livingstone’dir. Bu çok sevdiği kıtaya hayatının yarısını, yani tam otuz yılını harcamıştır. İnsanlık adına meçhul olan yerlerin üçte birini Livingstone keşfetmiştir.
İskoçyalı olan Livingstone, 1813 yılında dünyaya gözlerini açmıştır. Babasının fakirliği yüzünden sadece 10 yaşına kadar okula gitmiş, daha sonra bir dokuma fabrikasında çalışmaya başlamıştır. O devirlerde fabrika işçilerinin çalışma şartları çok ağırdı. Sabah altıda iş başı yapılır akşam sekizde iş biterdi. Bu ağır çalışma şartlarına rağmen Livingstone çok sevdiği seyahat ve gezi kitaplarını okumadan yatmıyordu. Bu kadar ağır iş yükünün altında bir de gece okuluna devam etti ve Latince’yi öğrendi. Yaşı 16 ya geldiğinde artık insanlık için çalışacağını kendisine benimsetmişti ve bu yönde karar verdi. Verdiği bu karar onu misyoner olmaya sürükledi. Livingstone azimli bir insandı ve hayatı çok zor geçse de Glasgow Tıp Fakültesini bitirdikten sonra bir doktor misyoneri olarak Afrika’ya gitti.
Livingstone Afrika’ya ayak bastığında, tarih 1840 yılını gösteriyordu. Arada 3 yıllık bir sürede İngiltere’ye gidip geldi ve bu 3 yıllık süreyi saymazsak eğer, hayatının geri kalan tüm yıllarını burada geçirdi. Bu süre içerisinde bir yandan yerlileri tedavi ediyor diğer yandan buranın bilinmeyen derinliklerine adım atıyordu. Afrika’ya karısı ve iki çocuğu ile birlikte geldi ancak yıllar geçtikçe ailesinin büyük sıkıntılar çektiğini gören Livingstone onları İngiltere’ye gönderdi. Livingstone, Zambezi nehrini ve onun üzerindeki Victorya çavlanı’nı keşfetmişti. Bu keşif kolay olmadı ve tam altı yıl uğraştı bu keşif için. Atlas Okyanusu kıyılarına kadar gidip gelmeyi başarmıştı. O güne kadar hiç bir beyazın giremediği yerlere Livingstone girmiş ve aylarca oralarda dolaşmıştı. Hatta bir keşif gezisinde aslanların saldırılarına uğradı ve omurundan ağır bir şekilde yaralandı. Bir ara İngiltere’ye geri döndü ve döndüğünde Kraliçe Victoria tarafından kabul görüldü. Coğrafya kurumlarından madalyalar ve şeref üyelikleri aldı.
Livingstone, 1859 yıllarında Afrika keşiflerine tekrar başladı. Tanganika gölü kıyılarına kadar çıkmayı başardı. Bu yıllarda Livingstone dünya ile ilgisini tamamen kesti. Hatta Livingstone’den hiçbir haber alınmayınca New York Herald gazetesi, muhabirlerinden Stanley’i Afrikaya Livingstoneyi araması için gönderildi. Stanley onu Ujiji’de buldu. Livingstone berbat bir haldeydi. Çok hastalanmıştı ve sürekli sıtma nöbetleri geçiriyordu. Buna rağmen Stanley’in yaptığı dönüş tekliflerini reddetti. Onla birlikte 5 ay kadar dolaştı ve sonra ayrıldılar. Livingstone, Nil nehrinin kaynaklarını aramak üzere çıktığı yolda hastalığına yenik düşüp öldü. Yerliler çok sevdiği bu adamı kendi geleneklerine göre ilaçlayıp Zengibar’a götürdüler. Ve onu ulu bir ağacın dibine gömdüler.
Yazar:Zafer Kaplan