26 Mayıs 1904’te İstanbul’da doğmuştur. Annesi, Girit göçmenlerinden bir ailenin kızı Mediha Hanım; babası Mekteb-i Hukuk mezunu ve Bursa’da aza mülazımlığı, Gebze’de savcılık ve Kadıköy’de hakimlik görevlerini üstlenmiş Abdulbaki Fazıl Bey’dir.
Büyükdere’de bir mahalle mektebinde eğitimine başlayan şair, ilköğrenimini Fransız Papaz Mektebi, Amerikan Koleji, Rehber-i İttihad Mektebi, Büyük Reşit Paşa Numune Mektebi gibi okullarda devam ettirmiştir. Ortaöğretimi Bahriye Mektebi’nde yapan Necip Fazıl, 1922 yılında İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Felsefe bölümünde eğitim almaya başlamıştır. Bu fakültede okurken, 1925 senesinde Milli Eğitim Bakanlığı’nın verdiği bir bursla Paris’e Sorbon Üniversitesi Felsefe bölümüne gönderilmiştir. Paris’te düzensiz bir hayat geçiren Necip Fazıl, okula zaman ayıramadığı için derslerinde başarısız olmuş ve bunun üzerine de bursu kesilince yurda dönüş yapmıştır. Aynı sene Felemenk Bahr-i Sefit Bankası’nda işe başlayan sanatçı, sırasıyla Osmanlı Bankası’nın Ceyhan, İstanbul ve Giresun şubelerinde çalışmıştır. 5 Ağustos 1929 tarihinde Ankara’da 9 yıl çalıştığı ve müfettişliğe terfi ettiği İş Bankası’na Umum Muhasebe Şefi olarak girmiştir.
1939 yılında Milli Eğitim Bakanı Hasan Ali Yücel tarafından Ankara Devlet Yüksek Konservatuarı’na öğretim üyesi olarak atanan Necip Fazıl, Milli Eğitim Bakanından İstanbul’da bir görev istemiştir. Bunun üzerine Güzel Sanatlar Akademisi Yüksek Mimari bölümüne tayin ettirilmiştir. Ayrıca şair, Robert Koleji’nin son sınıflarında edebiyat öğretmenliği de yapmıştır.
1943 senesinde devlet görevinden ayrılan Kısakürek, 17 Eylül 1943 tarihinde Büyük Doğu dergisinin ilk sayısını yayımlamıştır. 1943-1945 yılları arasındaki ilk dönemde bir düşünce ve sanat dergisi olarak çıkarılan dergi, daha sonraki zamanlarda siyasal bir yayın organı haline gelmiştir. 5 Haziran 1978 tarihine kadar günlük, haftalık ve aylık olarak çeşitli periyotlarda 16 dönem olarak yayın hayatına devam etmiştir. Yazılarından dolayı birkaç defa hüküm giyen şair kısa süreli hapislikler yaşamıştır.
26 Mayıs 1980 tarihinde Türk Edebiyat Vakfı tarafından “Şairler Sultanı” ve 1982 yılında yayımlanan “Batı Tefekkürü ve İslam Tasavvufu” adlı eseri sayesinde de “Yılın Fikir ve Sanat Adamı” seçilmiştir. Hayatının son demlerini Erenköy’deki evinde kitapları, yazıları, notları ve dostlarıyla birlikte geçirmiştir. 25 Mayıs 1983 tarihinde de hayata veda etmiştir.
Sanatı
Necip Fazıl, şiire 12 yaşındayken annesinin desteğiyle başlamıştır. İlk şiirini Yeni Mecmua dergisinin 1 Temmuz 1923 tarihli sayısında yayımlamıştır. “Kitabe”isimli bu şiir, daha sonra ilk şiir kitabı olan “Örümcek Ağı”nda “Bir Mezar Taşı” adıyla yer almıştır. Örümcek Ağı kitabı 1925 yılında çıkarılmıştır. Bu şiir kitabı 28 şiirden oluşmaktadır. Bu şiirler, öz ve biçim özellikleri bakımından devrin hececi şairlerini geçmeyen ilk dönem eserleridir. 1928 senesinde çıkardığı “Kaldırımlar” kitabıyla büyük bir üne kavuşmuştur. Bu kitabındaki şiirleri iç ve dış yapı özellikleri açısından özgün yapıtlardır. Milli Edebiyatçıların ve Beş Hececilerin bir türlü mükemmelliğe ulaştıramadıkları hece ölçüsünün söyleyiş olanaklarını artırmış, taze imgeler katmıştır. Kafiyelere yalnızca bir ahenk görevi vermemiş; onlardan anlamı kuvvetlendiren musiki öğeleri olarak da kullanmıştır. Otel Odaları, Kaldırımlar, Geçen Dakikalar ve Sayıklama gibi şiirleri bu devir şiirlerine örnek olarak gösterilebilir.
1932 yılında üçüncü şiir kitabı “Ben ve Ötesi”ni okuyucularıyla buluşturan şair, bu kitabındaki 69 şiirden 23’ünü Örümcek Ağı kitabından, 21’ini Kaldırımlar kitabından almış ve yeni şiir olarak da 25 şiir ilave etmiştir. 1936 senesinde Ankara’da olan sanatçı, devrin materyalist dergilerinin karşısına ruhçu bir felsefeyle çıkmak istemiş ve bunu gerçekleştirmek için de haftalık Ağaç dergisini çıkarmıştır. Bu derginin kadrosunda Ahmet Kutsi Tecer, Abdülhak Şinasi Hisar, Ahmet Hamdi Tanpınar, Burhan Toprak, Mustafa Şekip Tunç, Fikret Adil, Sabahattin Ali, Ahmet Muhip Dıranas, Bedri Rahmi Eyüboğlu ve Sait Faik Abasıyanık gibi değerli sanatçılar bir araya gelmiştir. İlk 6 sayısı Ankara’da çıkan dergi daha sonra İstanbul’a taşınmıştır. Bu dergi 17 sayı çıktıktan sonra ilgisizlik ve maddi sıkıntılar yüzünden yayın hayatına son vermiştir.
Necip Fazıl’ın olgunluk dönemi eserleri geleneksel halk şiirimizle modern Fransız şiirinin sentezinden doğan özgün eserlerden meydana gelmektedir. Şair, 1930-1945 yılları arasını kapsayan bu dönemde oturmuş bir dil ve sağlam bir teknikle oluşturulan şiirde; can sıkıntısı, buhran, hafakan gibi bireysel sıkıntılarını, iç alemin gizli duygu ve tutkularını, madde ve ruh çatışmalarını anlatmıştır.
1933-1943 yılları arasında şiirlerini Ağaç, Oluş, Varlık ve Ses dergilerinde yayımlayan Kısakürek, 17 Eylül 1943 tarihinden itibaren Büyük Doğu dergisini çıkarmaya başlamıştır. Başlarda Ağaç dergisi paralelinde bir yayın politikası izleyen sanatçı, 1945 yılından sonra politikasını siyaset ve günlük konulara yönlendirmiştir. Büyük Doğu, 1943-1978 yılları arasında bazen kesintilere de uğrayan 35 yıllık yayın hayatıyla, bazen günlük gazete, bazen de haftalık ya da aylık dergi olarak toplam 512 sayı yayımlanmıştır. Necip Fazıl, Büyük Doğu dergisiyle birlikte din ve politika alanlarında da çalışmalar yapmıştır.
“Vasiyet”inin 3.maddesi, şairin kendi eserlerine bakış açısını ve edebiyat dışı değerlendirmelerini ortaya koymaktadır:
“Büyük Doğu Yayınları kitabevi kuruluncaya kadar şunun bunun neşrettiği eserlerim arasında mukaddes ölçülere karşı küçük ve hafif çapta laubali, dikkatsiz ve ciddiyetsiz, hürmet ve haşyetten mahrum ve ne varsa -isterse nokta veya virgül olsun- onları reddediyor, malım olmaktan çıkarıyor ve bütün sorumluluğumu, bundan böyle kendi idare, murakabe ve firmam altında çıkaracağım eserlere bağlıyorum. İnşallah Hak bana onları dünya gözüyle bütünleşmiş ve tamamlanmış gösterir, arkamdan gelecekler de bu örneklere göre devam ederler, virgül oynatmaktan bile çekinirler. İslama pazarlıksız ve sımsıkı bağlanmadan önceki şiirlerim ve yazılarım arasında hatta küfre kadar gidenler ise, çoktan beri eser çerçevem dışına çıkarıldığı, her birinden ayrı ayrı istiğfar edildiği ve çöp tenekesine atıldığı için nereden nereye geldiğimi göstermekte bile kullanılmamalıdır.”
“Çile” isimli eserinin sonuna eklediği “Poetika” bölümünde şiir anlayışını; “şair, şiir, şiirde usul, şiirde gaye, şiirin unsurları, şiirde kütük ve nakış, şiirde şekil ve kalıp, şiirde iç şekil, şiir ve cemiyet, şiir ve hayat, şiir ve din, şiir ve müspet ilimler, şiir ve devlet, toplam” başlıkları altında anlatmıştır. Onun şiir sanatına dair düşüncelerini daha iyi anlayabilmek için, bu başlıklardan bazılarını kısaca anlatmak yararlı olacaktır:
Şair
“Şairde mahkum, hakim iki kutup var. Biriyle velilerden üstün, biriyle insanoğlu altındadır. Şair, sanatı üzerine düşünen kimsedir. Sanatı üzerine düşünmeyen şair, kuyruğuna basılınca inleyen hayvanlardan farksızdır. Şair, kör ve sığ duygularda kalmamalı ve duyguyla düşünceyi birleştirerek hakikati aramalıdır. Bu hakikat de Allah’tır. Şair, sanatını nasıl ve niçin yaptığını bilmeli ve bunun şuurunda olmalıdır. Şair, his yönünden ilk nefeste yere serilen bir afyon tiryakisi, düşünce yönünden ise bu afyonu hazırlayan bir simyacıdır.
Şiir
Şiir mutlak hakikati aramaktır. Eşya ve olayların, tüm mantık yasaklarına rağmen en mahrem, mahcup yerlerinden tutarak mutlak hakikati aramaktadır. Şiir, bu hakikati aramakta en zor ama en kestirme olan bir keçi yoludur. Şiiri söyleyen, kılavuzdur. Şiir, yakından geçenler, kılavuzlardır. Şiir bir noktaya varmak değildir. En varılmaz noktayı aramaktır. Şiirin ister inanan ve ister inanmayan olsun, Allah’ın sır ve güzelliklerini aramaktan başka vazifesi yoktur.
Şiirde Usul
Mutlak hakikati arayan ilimle, şiirin usulünü ayırt etmek gerekir. İlim, mutlak hakikati polis gibi arar. Hakikati akıl yoluyla, sebeplendirerek, adımları birbirine bağlayarak, alet olarak fikri kullanarak arar. Şiir de fikri kullanır; ama ona ırgatlık vermez. Fikri, zaman ve mekan ölçülerinin ötesine iter. Hakikati hırsız gibi, hiçbir şeyi açıkça belli etmeden arar. İlmin usulünde tebliğ, şiirinkinde telkin vardır.
Şiirde Gaye
Şiirin gayesi, mutlak hakikati en ince, en karmaşık şekilde aramaktır. Sır ve simgeler şiirin ikinci gayesidir. Şiir, “ne söyledi” yerine “nasıl söyledi” gayesi taşır. Bu “nasıl söyledi” gayesi onun ne söylediğini ortaya çıkaran bir simgedir. Her simgede bir gizli işaret ve bu işarette sırdan bir haber vardır. En büyük sır ise Allah’tır. Şiir, daima bulduğu şeylerin arkasında başka şey bulmalıdır.
Şiirin Unsurları
Şiirde başlıca iki unsur; his ve fikirdir. Şiir duygu ve düşüncenin birleşmesinden doğar. Ancak bu birleşmede düşünce daha fazla değişikliğe uğrar. Düşünce duygulaşmaya, duygular düşünceleşmeye başlarken bu gelgitler arasında şiir oluşur. Şiir, tek kelimeyle üstün idraktir. İdrak yolunda kuru fikirden yola çıkıp onu en karanlık duygulara çeken sihirli bir seccadedir. İçinde tek damla fikir bulunan his, yeni renkler kazanacak bir yapıya sahipken; fikir, sert kalıplardan kurtulmak, gelişebilmek için en kuvvetli ve nadir hislere muhtaçtır. Fikir pancardaki şeker gibi görünmeyecek, yani histe yok olacaktır. Kısacası şiirde temel unsur, duygulanmalara bürünen gizli fikirdir.
Şiirde Kütük ve Nakış
Şiirde kütük şiirin ana maddesi; nakış ise, şiirin giyim kuşamıdır. Dört şair sınıfı vardır. Bunlardan üçüncü sınıf olanların (nakşı olup kütüğü olmayanlar) yaptıkları, içi saman tozu dolu olan bir pastanın dışını süslemektir. Kendi içinde derece derece olan kütük ve nakış kıymeti üst üste gelip ahenklerin en mesuduyla birleşirler ki, o zaman şiirin saf ve gerçek yapısı ortaya çıkar.
Şiirde İç Şekil
Şiirde dış şekle bağlı bir iç şekil vardır. Serbest şiirin amacı; dış şekli yıkıp iç şekli ortaya çıkarmaktır. Mekansız zaman gibi, dış şekli vermeden iç manayı işlemek de olanaklıdır. Dış mana tebliğ, iç mana telkindir. Şiirde her kelime şaire gizli manaların yüklenebileceği bir esrardır. Şair kelimeleri en ince ayrıntılarına bakarak seçer, dizer, kaynaştırır, bütünleştirir. Bir simyacı gibi terkibini tamamlar. İç şekli ise kalıba döker. İç şekil şiirin somut kalıplar üzerindeki soyut ruhudur. İçi dışa değil de, dışı içe bağlayan sanatın sırrına Yunus Emre ve birçok halk şairini örnek gösterebiliriz.
Toplam
Şair, göğsünü didikleyici Pelikan kuşuvari, sanatı üzerinde nefsini törpüleyen, nefsi üzerinde düşünen, her an art arda sanatının kanunlarını heceleyen, sanatının zaman ve mekanını birbirleriyle kaynaştıran ve takoz takoz iklimini kuran mana mimarı…
Şiir, ham ve cılk bir duygu hali değil, üstün mamul bir idrak işi ve hiçbir sınırda durmaksızın mutlak hakikati ebediyen arama faaliyeti…
Şiirde usul, mutlak hakikati ilmin ve açık ve hep genişliğine arayıcılığı karşısında, gizli ve hep derinliğine kollayıcılık… Böyle olunca, şiir bildirmez, sindirir.
Şiirde baş unsur, fikirle hissin ara çizgisi üzerinde, duygulaşmış düşüncelerdir.
Şiirde kıymet, en büyük muhteva kütüğü üzerinde en ince tılsım nakşı… Glüten francalası üzerinde cevhersiz krema yerine, has ekmek üstünde bal…
Şiirde iç şekil, ruh gibi, bütün katı şiir maddelerinin, incele incele, gittikçe latiften latife geçen en aşırı latif haline gelmiş, can özü…
Ve nihayet şiir, olanca akıl dedikodusunun bittiği, fikir çatılarının çöktüğü, hesabın kalktığı ve adaletin tökezlediği yerde, bütün sakar vasıtalarıyla insanoğlunu sırtına alıp göklere kaldırıcı ve yumulmuş pençelerin içinde metropoller ve dünyalar taşıyıcı Hüma kuşu…”
Eserleri
Şiir kitapları: Örümcek Ağı, Ben ve Ötesi, Kaldırımlar, Sonsuzluk Kervanı, Şiirlerim, Çile, Esselam.
Oyunları: Tohum, Bir Adam Yaratmak, Sabırtaşı, Künye, Nam-ı Diğer Parmaksız Salih, Para, Ahşap Konak, Reis Bey, Siyah Pelerinli Adam, Yunus Emre, Abdülhamit Han, Mukaddes Emanet, Kanlı Sarık.
Öykü ve Romanları: Birkaç Hikaye Birkaç Tahlil, Hikayelerim, Aynadaki Yalan, Ruh Burkuntularından Hikayeler, Kafa Kağıdı.
Serseri
Yeryüzünde yalnız benim serseri,
Yeryüzünde yalnız ben derbederim.
Herkesin dünyada varsa bir yeri,
Ben de bütün dünya benimdir derim.
Yıllarca gezdirdim hoyrat başımı,
Aradım bir ömür, arkadaşımı.
Ölsem dikecek yok mezar taşımı;
Halime ben bile lanet ederim.
Gönlüm ne dertlidir, ne de bahtiyar;
Ne kendisine yâr, ne kimseye yâr,
Bir rüya uğrunda ben diyar diyar,
Gölgemin peşinden yürür giderim.
Kaynakça:
Kaplan, M. (1973): Cumhuriyet Devri Türk Şiiri, Ankara: Başbakanlık Kültür Müsteşarlığı Cumhuriyetin 50.Yıldönümü Yayınları.
Kısakürek, Necip F. (1993): Çile, İstanbul: Diriliş Yayınları, 2.Baskı.
Yazar:Özge Beniz