Bilgiustam
Bilgiyi ustasından öğrenin

Beyin, Zeka ve Mantık Arasındaki İlişki

0 772

Bu makalemde beyinin üzerinde tespit edilen bilgiler ışığında, beyin, zeka ve mantık arasındaki ilişkiyi, yaptığım araştırmalar neticesinde, açıklamaya çalışacağım. İlk olarak sizlere beyin araştırmalarının tarihi ve beyinin çalışma şekli hakkında kapsamlı bilgiler vereceğim.
Eski zamanlarda insan bilinci ve duyguların kaynağının kalp olduğu düşünülmesinden dolayı, beyin üzerinde pek fazla araştırma yapılmadığından beyin hakkında pek bir şey bilinmiyordu. Düşünce ve duyguların kaynağının kalp değil beyin olduğu MÖ. 450’li yıllarda Alkmaeon adında bir bilim insanı ortaya çıkarmıştır. 1664 yılında beynin anatomisiyle ilgili ilk kitap çıkarılmıştır. 18. Yüzyılda Galvani isimli bilim adamı insan vücudu hareketlerinin elektrik akımı sayesinde olduğunun göstermesi nörofizyolojinin (sinir hücrelerinin işlevini araştıran bilim dalı) temeli atılmıştır. 1800’lü yıllarda beyin hücrelerinden çıkan sinir hücrelerinin omuriliğe, oradan da diğer organlara gittiği gösterilmiştir. Beyin üzerindeki çalışmaların hız kazanması 1817 yılında Parkinson hastalığının tanımlanmasıyla sağlanmıştır. Gage vakası olarak da bilinen olay ile beyinin ön tarafına saplanan demir çubuk, kişinin ölümüne neden olmamış ancak kişilik bozukluğuna neden olmuştur. Bu olay sayesinde beynin ön tarafında bulunan frontal lobun kişilik ile ilgili olduğu anlaşılmıştır. 19. yüzyıl sonlarında depresyon, şizofreni gibi ruhsal rahatsızlıklar tespit edilmiş ve bunların beyin ile ilişkisi araştırılmıştır. 20. yüzyıl başlarında Sigmud Freud tarafından bilinçaltı kavramı ortaya atılmıştır.
İnsan beyni, fiziksel olarak incelendiğinde gözle görülebilir şekilde kabuklu ceviz içerisinde ceviz içinin yerleşmesine benzemektedir. Beyin, %60’ı yağdan oluşan akışkan yapıdaki organımızdır. Kafatası tarafından çok sağlam bir şekilde korunan ve kafatası içerisindeki her noktayı çok ideal kullanacak şekilde yerleşmiştir. Beyin içerisinde yaklaşık 100 milyar sinir hücresi (nöron), bunlarla birlikte çalışan bir o kadar da destek hücresi ve iletişim ağlarına sahiptir.
Beyin, beyin sapı, limbik sistem, beyincik ve serebrum olmak üzere dört kısımdan oluşmaktadır. Beyin sapı orta beyin, pons ve omurilik soğanı olmak üzere üç kısımdan oluşur. Beyinden çıkıp yüze ve omuriliğe giden beyin sinirleri beyin sapından çıkar. Solunum, yutkunma, kalp ritminin düzenlenmesi gibi önemli beyin fonksiyonları burada gerçekleşir. Ancak beyin sapının bu işlevleri yerine getirmesi beyinin üst kısmıyla bağlantısının devamlılığına bağlıdır. Limbik sistem ise, beynin derinliklerinde bulunan ve temelde duygu ve davranışların düzenlenmesi, uzun süreli hafıza, motivasyon ve koku duyusunun işlenmesinden sorumlu beyin bölgelerinin oluşturduğu kısımdır. Hipokampüs, talamusun ön kısmı, hipotalamus, entorinal korteks, forniks gibi önemli işlevleri barındıran birçok yapı bu kısımda bulunmaktadır. Beyincik, temelde vücuttaki denge ve hareket olaylarını kontrol etmekle birlikte hatırlama, planlama, yaratıcı olma ve dili kullanma becerilerinde etkili olan yapıdır.
Beyinde hacimsel olarak en büyük kısmını oluşturan serebrum kısmı sağ ve sol lobdan oluşur. Sağ lob vücudun sol kısmını, sol lob ise vücudun sağ Beyin, Zeka ve Mantık Arasındaki İlişkikısmını yönetir. Dolayısıyla sağ lobu zarar gören kimseler vücudunun sol tarafı felç olur, sol lobu zarar gören kimselerin vücudunun sağ tarafı felç olur. Beynin sol yanı matematiğe yatkın mantıkçı, sağ yanı ise kavrayıcı ve yaratıcıdır. Bu iki kısım her ne kadar birbirinden ayrı gözükseler de birbirlerini tamamlamaktadırlar. Örneğin; İkinci Dünya Savaşı’nda beyninin sol kısmı zarar gören W.J. isimli bir kişinin vücudunun sağ kısmı felç olmuştur. Ancak bu felç durumu zamanla vücudun sol kısmına doğru yayılmaya başlamıştır. Bunun üzerine sağ lop ile sol lop ameliyatla birbirinden ayrılmıştır. Buradan da anlaşıldığı üzere sağ ve sol lop birbirini tamamlamaktadır. Bu nedenledir ki ikisini de kullanarak faaliyetlerin ona göre ayarlanması gerekmektedir.
Beyinden, vücuttaki doku, organ ve kaslara bilgi akışı nöron hücreleriyle sağlanmaktadır. İnsan vücudu ile yapılan bütün hareketler, kas hareketleri, duyular, düşünceler bunlar sayesinde yapılmaktadır. Sinir hücresi ve destek hücrelerinin büyük çoğunluğunun bulunduğu serebrum’un dış yüzeyini oluşturan 3-4 mm’lik katmana korteks denilmektedir. Bu kısım gri cevher olarak da bilinmektedir. Beyin, korteks tabakasının altında dört lobdan oluşmaktadır. Ön taraftakine frontal, orta kısımdakine perital, arka taraftakine oksiperital, yan taraftakine temporal lob denilmektedir. Her lobun kendine özgü görevleri bulunmaktadır.
Nöron hücreleri arasında bunları besleyen ve temizleyen glia ismi verilen hücreler bulunmaktadır. Nöron hücreleri büyük bir gövde ve arkasında kuyruk şeklinde ince uzantısı (akson) bulunan bir yapıdan oluşmaktadır. Aksonlar miyelin denilen bir kılıfla çevrili olup bu kılıf elektrik sinyallerini daha hızlı bir şekilde iletilmesini sağlamaktadır. Dolayısıyla miyelin kılıf ne kadar kaliteli olursa elektrik sinyalleri de o kadar kaliteli olur. Yapılan araştırmalar miyelin kılıfın kalitesinin fiziksel aktiviteler ve bazı beslenme şekilleriyle artırılabileceğini göstermektedir. Nöronlarda ileti gövdede bulunan dendritler tarafından alınmakta ve aksonlar tarafından diğer nöron hücresine, doku veya organlara aktarılmaktadır. Sinir hücreleri arasındaki ileti alışverişi artı elektrik yüklü sodyum ve potasyumun, eksi elektrik yüklü klor ile yer değiştirmesiyle sağlanmaktadır. Hücre zarında oluşan elektrik sinyalleri aksonlar aracılığıyla saatte 200-300 km hızla akson ucuna ulaşmaktadır. Aksonun ucuna gelen elektrik sinyali burada oluşan çok özel kimyasal nörotransmiter denilen asetilkolin, dopamin, noradrenalin gibi mesajcı moleküllerin salgılanmasını sağlıyor. Beyinde birçok nörotransmiter denilen mesajcı molekül bulunmaktadır. Bunların yapısı protein veya aminoasitten oluşmaktadır. Bu mesajcı moleküller iletinin diğer nöron hücresine veya hedefteki doku ve organlara aktarılmasını sağlayarak bunların faaliyete geçmesini sağlıyor. Hedef hücrelerdeki görevler salgılanan molekülün yapısına göre belirleniyor. Beyinde bulunan ve salgılanan birçok hormon da beyin işlerinde görev yapmaktadır. Mesajcı moleküllerden biri olan asetilkolin’in bellek, dikkat ve öğrenme işlevlerinde önemli rolü olduğu düşünüldüğünden Alzheimer hastalığının bu molekülü üreten hücrelerin ölmesi sonucu ortaya çıktığı düşünülmektedir. Bellek ve öğrenme işlevlerinde kullanılan bir diğer mesajcı molekül noradrenalindir.
Görüldüğü üzere, beyin kompleks bir yapıya sahiptir. Her bir hücre veya kısım diğerlerini tamamlamaktadır. Öyle ki, bir kısmın görevini tam olarak yerine getirebilmesi için diğer kısımlara da ihtiyaç duyabilmektedir. Diğer taraftan, bazı kısımlar zarar gördüğünde veya kullanılmaz hale geldiğinde diğer kısımlar kısmi olarak görevi tamamlamaktadırlar.
Beyin ile ilgili bu kadar bahsettikten sonra zeka ile bağlantısına gelelim. Zeka, beynin öğrenmesi, öğrenilenden yararlanabilme hızıdır. Yaratıcılık ve bir şey keşfetmek zekanın bir görevidir. Ancak, beyinin iç kısmında zeka merkezleri yoktur. Kişiler arasındaki zeka farkları, sinir hücresi temel alındığında, dendrit sayısı, nöron sayısı, sinaps sayısı, sinapslardaki bilgi aktarımının kalitesi ya da miyelin kalitesi, mesajcı molekül miktarı gibi birçok alandan kaynaklanabildiği düşünülmektedir. Bunların içerisinde en etkili olanın miyelin kalitesi olduğu söylenmektedir. Çünkü miyelin kalitesi ne kadar iyiyse, elektrik sinyallerinin iletimi o denli kaliteli ve hızlı olmaktadır.
Zeka oluşumu ve gelişimi %80 kalıtıma %20 beden ve akıl durumuna, toplum ve aile koşullarına bağlıdır. Dolayısıyla farklı ortamlarda büyüse bile tek yumurta ikizleri hemen hemen aynı zekaya sahip olurlar. Bununla birlikte beyin hastalıkları ve kafa yaralanmaları zeka gelişimini aksatır. 5 yaşına kadar zeka gelişimi hızlı bir şekilde devam eder. 14 yaş ve sonrasında zeka gelişimi oldukça yavaşlar.
Beyin ile zeka arasında pozitif ilişki vardır. Diğer bir ifadeyle beyin içerisindeki kısımların güçlü, kaliteli yapıda olması zekanın daha ileri seviyede olmasında etkilidir. Örneğin, beyin hücreleri ve vücudun tüm hücreleri arasında ileti alışverişinde görevli sinir hücreleri üzerindeki miyelin kılıfın kalitesi ileti alışverişinin hızlı veya yavaş olmasında etkilidir. Dışarıdan gelen görsel veya işitsel iletinin beyin tarafından algılanması ve yoğurularak çözümlenmesi sinir hücrelerinin çalışma hızıyla bağlantılıdır. İkincisi beyin tarafından üretilen mesajcı moleküllerden bazıları öğrenme ve bellek üzerinde etkilidir. Dolayısıyla istenilen seviyede üretilen mesajcı moleküller öğrenme düzeyinin üst seviyelerde olmasını sağlayabilir. Bu da bir zeka göstergesidir. Kısacası zekaya beynin işlem görme kabiliyeti olarak belirtebiliriz. Ancak bu ve benzeri beyin kısımlarına ve işlevlerine tıbben müdahale edilemediğinden zeka düzeyinin artırılmasında bilimsel etki yapılamamaktadır. Ancak, çeşitli fiziksel aktiviteler ve beslenme alışkanlıkları, zeka düzeyi üzerinde etkili beyin kısımlarının gelişmesine katkı sağladığından belli bir yaşa kadar zeka gelişimine de olumlu etki yapmaktadır.
Genel olarak bir bireyin düşünme yapısını, algılama şeklini, sorunlara çözüm bulma yetisini ve çözüm sürecini yönetebilme performansını ölçmek amacıyla çeşitli türde soruların yöneltildiği testlere zeka testi Beyin, Zeka ve Mantık Arasındaki İlişkidenilmektedir. Bu test ile bireyin beyninde yer alan her bir bölgenin işlevi gözlemlenir ve bu bölgelerden hangilerinin baskın veya zayıf olduğu belirlenir. Böylece bireyin yüksek performans gösterdiği alanlar ortaya çıkar. Mantıksal Zeka Testi (IQ), Duygusal Zeka Testi (EQ) ve Ruhsal Zeka Testi (SQ) gibi birçok türde zeka testi yapılmaktadır. Bunlar da kendi içerisinde yaş, cinsiyet, bulunulan ortama göre değişecek şekilde zeka testleri uygulanmaktadır. Günümüzde en yaygın kullanılan zeka testi Mantıksal Zeka Testi (IQ)’dir.
Zeka geriliği olan kişiler öldükten sonra beyinleri incelendiğinde, gereğinden fazla snaps oluştuğu ve gereğinden fazla bağlantı kurulmuş olduğu görülmüştür. Ancak deha kişilerin beyni incelendiğinde ise sadece gerekli miktarda snaps oluştuğu tespit edilmiştir. Bu durum beynin küçük bir kısmının kullanarak problemlere çözüm getirilmesinden kaynaklandığı düşünülmektedir.
Gelelim mantığa. Mantık, doğru ile yanlışı ayırmak için veya doğruya ulaşmada en kısa yolu bulabilmek için insan beyninin düşünme şeklidir. İnsanoğlunun olması gereken temel düşünce becerilerinden birisidir. Bireyin görerek, duyarak, okuyarak öğrendikleri arasında mantıksal bağlantı kurma yetisi ne kadar güçlü olursa öğrenme becerisi ve öğrendiklerinin kalıcılığı da o kadar güçlü olur. Bu durum kişiyi rakiplerine karşı avantajlı kılar. Mantık, düşünce disiplini olduğundan, pratik yapıldığında geliştirilebilir. Sudoku gibi sayısal bulmacalar çözmek, matematik problemleri çözmek, polisiye romanlar okumak, satranç gibi mantık oyunları oynamak mantık geliştirici bazı pratiklerdir. Zeka ile mantık karıştırılmamalıdır. Mantık, doğru sonuca ulaşmak için zekayı kullanabilme sanatıdır. Dolayısıyla zeka seviyeleri yüksek olan kişilerin mantık kurabilme yetenekleri de yüksek demek yanlıştır. Diğer taraftan, mantık çeşitli egzersizlerle geliştirilebilir ancak zeka çoğu kalıtımla oluştuğundan ve belli bir yaştan sonra gelişimini durdurduğundan geliştirilmesi oldukça zordur.
Zeka beyinin algılama hızı şeklinde ölçülebilir. Mantık ise beyinde algılananın hızlı bir şekilde faaliyete geçirilmesini sağlayan düşünce şeklidir. Dolayısıyla faaliyetin gerçekleşmesinde zeka ve mantığın etkisi ayrıdır. Diğer bir ifadeyle bir problemin çözümünde zeki olan kişiler ile zeki olmayıp mantığını iyi kullanabilme yetisine sahip kişiler aynı sürede sonuca ulaşabilirler. Kısacası zeka Allah vergisidir ve büyük çoğunluğu (%80’i) kalıtımla oluşmaktadır. Ancak mantığı kullanabilme yetisi kişinin kendi uğraşları sonucu geliştirilebilir. Bunun için de, çalışmak, yılmamak ve gayret göstermek gereklidir. Burada sadece karşılaştığınız problemin çözümünde çaba sarf etmeniz gerektiğinden bahsetmiyorum. Mantığınızı kullanabilme yetisini geliştirebilmeniz için gösterdiğiniz çabayı kastediyorum. Diyebilirsiniz ki, “ben sürekli bulmaca çözüyorum, polisiye romanlar okuyorum, satranç oynuyorum, ancak bunun pek bir etkisini göremedim”. Unutmayın ki, bu tarzda egzersizler ağrı kesici gibi hemen etkisini göstermeyebilir. Ancak belirli bir süreden sonra problem çözme üzerindeki üretilen çözüm yollarının artmasıyla ve çözüm süresinin kısalmasıyla mantık yetisinin güçlendiğinin farkına varılabilir.
Zekanın büyük çoğunluğu kalıtımla oluştuğundan bunun ilerletilmesinin pek fazla imkanı yoktur. Ancak mantıksal düşünce yetisinin geliştirilmesi çeşitli aktivitelerle sağlanabilmektedir. Bu nedenle yapılabilme ihtimali olan düşünce ve davranışlar üzerinde yoğunlaşırsanız kendinizi daha az yorar ve yıpratırsınız. Ayrıca mantık yetisini güçlendirerek sizden daha zeki olduğunu düşündüğünüz kişilerle mücadele edebilecek, yarışabilecek seviyeye ulaşabilirsiniz.
Mantık kurabilme yetisine sahip kişiler;
• Olaylar ve nesneler arasında kolaylıkla bağlantı kurabilmeleri sayesinde sonuca ulaşma süreleri kısalmaktadır.
• Herhangi bir problemle karşılaşmamaları için her bir adımın muhakemesini yapıp öncesi ve sonrasını düşünerek hareket ettiğinden hata oranı düşer. Diğer bir ifadeyle adımlarını daha sağlam atar. Bu durum mükemmeliyetçilikten ziyade garanticiliktir. Sonradan daha karmaşık problemlerle karşılaşmamak amacıyla öncesinde düşünerek adımları ona göre atmaktır.
• Mantıklı düşünmek, çocukların ders başarısı üzerinde de etkilidir. Çünkü, öğrenilenleri beyninde sürekli sorgulayacağından, önceki öğrendikleri arasında bağlantı kurmaya çalışacağından öğrendiklerini bir nevi beynine kazımış olacaktır.
• Mantıklı bireyler her bir durumu sık dokuyup ince elediğinden iş hayatında seçeceği stratejilerde başarılı olma olasılığı yükselmektedir.
Aslına bakarsanız birçok işte mantık ön plandadır. Mantığınızı kullanabilirseniz başarılı işlere imza atabilirsiniz. Mantıklı olabilirseniz çevrenizdeki arkadaş gurubunuzu ideal bir şekilde oluşturabilirsiniz. Mantıklı olursanız karşılaştığınız problemlere pozitif yönlü yaklaşarak daha kısa sürede çözüme ulaşabilirsiniz. Çevrenizdekilerin söylediklerinde sizin için faydalı olanı seçip bunlardan fayda sağlayabilirsiniz. Dolayısıyla mantık küçümsenmemeli ve gelişimi için var olan gayret gösterilmelidir. Unutulmamalıdır ki mantık ömür boyunca gelişimine devam etmektedir ve gelişimi için yapılan çeşitli aktiviteler sizi, daha çok ileri yaşlarda ortaya çıkan, beyin kaynaklı rahatsızlıklara karşı da korumaktadır.
Bir benzetmeyle açıklayacak olursak, Beyine toprak, zekaya tohum, mantığa ziraat mühendisi denilebilir. Burada elbette ki toprak ve tohum bir araya geldiğinde ürün alınabilir. Ancak ziraat mühendisi devreye girdiğinde daha kaliteli ve daha bol ürün alırsınız. Dolayısıyla beyin hasarsız olup, zeka üst seviyede olup, bunlar mantıkla taçlandırılırsa ortaya üstün başarılar çıkabilir. Başka açıdan bakacak olursak; zeka ve beyin orta seviyede olduğunda, mantıkla bu seviyeyi yükseltebilir ve güzel başarılara imza atabilirsiniz.

Kaynakça:
www.tarihiolaylar.com
https://www.mentalup.net
https://www.turkiyeklinikleri.com
http://noroblog.net

Yazar: Çiğdem Aydın

Bunları da beğenebilirsin
Cevap bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.

Bu web sitesi deneyiminizi geliştirmek için çerezleri kullanır. Bununla iyi olduğunuzu varsayacağız, ancak isterseniz vazgeçebilirsiniz. Kabul etmek Mesajları Oku