İnsanlar gıda zincirinin en üstündedir ve birçok kişi yediği yiyeceklerin nereden geldiğini bile bilmemektedir. Bu durum hayvansal gıdaların insan tüketimi için ne anlama geldiklerini, yiyecek haline gelmeden önce yedikleri yem, maruz kaldıkları kimyasalların yemek tabağında nasıl rol oynadığını işaret etmektedir. Hayvanlar, insanlar gibi, çevrelerinden etkilenirler. Eğer bu ortam toksinler ile kirlenmişse ister suda ister yiyeceklerinde olsun hayvanın sağlığını ve sonunda onları yiyecek olan insanları da etkileyebilir.
Çevre düzenlemeleri az veya hiç olmayan bölgelerde yapılan hayvan yetiştiriciliğinde bu çevre şartlarından hayvanlar ve balıklar kirlenebilir. Birçok küresel lider, gıda zincirindeki kirleticileri sınırlandırmak için düzenlemeler yapmaya söz verirken, bazı kimyasalların varlığı özellikle tüketim ürünlerinde kullanılanlar gıda tedariğini etkilemeye devam etmektedir. Bu, çiftliklerde hayvanlara verilen yemleri içerir. Pittsburgh Üniversitesi Swanson Mühendislik Okulu’nda inşaat ve çevre mühendisliği profesörü olan Carla Ng bu konuda açıklamalarda bulunmuştur. Uluslararası gıda ticareti sistemi doğada giderek küreselleşmektedir ve bu da hayvan yemi için de geçerlidir. Balık yetiştiriciliği işletmeleri, ileri gıda güvenliği düzenlemeleri olmayanlar da dahil olmak üzere, bir dizi ülkeden yem veya yem malzemelerini ithal edebilmektedir. Büyük fabrika çiftliklerinde rutin antibiyotik kullanımından, endüstriyel proseslerden kaynaklanan zararlı kimyasalların kirli düzine sine kadar, yerel marketlerde paketlenmiş et bir sonraki aşamaya geçtiğinde dikkat edilmesi gereken noktalar vardır. Bu noktalardan bazıları şunlardır:
Kalıcı Organik Kirleticiler
Dünyanın sanayileşmesi gezegen üzerinde derin bir etki yaratmıştır. Küresel ısınmaya ek olarak, bu endüstriyel işlemlerden kaynaklanan kirlilik gıda tedariğini değiştirmiştir. Televizyonlar ve cep telefonları günlük ev eşyalarının üretiminde kullanılan gibi birçok madde ve kimyasal madde, kolayca bozulmayan toksik kimyasallar içermektedir. Bunlar yenilen hayvansal gıdalara geçebilir. Ancak bunun yanında bazı toksik kimyasallarda hayvanlara kendilerine zarar verebilir.
Örneğin, ABD Gıda ve İlaç İdaresi (FDA), endişe duyulan iki ortak kirleticiyi listelemiştir. Bunlardan biri, fumonisinler, hayvan tüketimi için kullanılan depolanmış mısırları genellikle kirleten bir küf türüdür. Diğer hayvancılık ve deney hayvanlarında çeşitli önemli olumsuz sağlık etkileriyle ilişkilendirilmiştir. İlişkilendirilen olumsuz etkiler arasında farelerde kanser ve büyük miktarda küf tüketen atlardaki nörolojik hastalıklar dahildir. İnsan epidemiyolojisi çalışmaları şu anda yetersiz olmasına rağmen, çok çeşitli önemli olumsuz hayvan sağlığı etkilerine dayanarak fumonisinlerle insan hastalığı arasındaki ilişki mümkündür.
Diğer bir özel endişe ise dioksinler, Dünya Sağlık Örgütü (WHO) Güvenilir Kaynaklarına göre kalıcı organik kirleticiler (KOK) olarak bilinen oldukça toksik bir tehlikeli kimyasallar grubu olan kirli düzine denilen bir kategori olarak sınıflandırılır. Bu özel KOK’lar hormon ve bağışıklık sistemi dengesizlikleri ile bağlantılı olup, potansiyel olarak bir kişinin üreme ve gelişim problemleri riskini arttırmaktadır. Yeterince yüksek konsantrasyonlarda kansere neden olabilirler.
Dioksinler, çeşitli endüstriyel işlemlerin yan ürünleridir ve besin zincirinde, özellikle hayvanların yağlı dokularında birikebilir. DSÖ’nün raporuna göre insanların hemen hemen tüm dioksinlere maruz kalmaları, et, mandıra, balık ve kabuklu deniz ürünleri gibi gıdalardan kaynaklanmaktadır. İnsanlığın kirli düzine kategorisindeki bu ve diğer toksinlere maruz kalmasının sınırlandırılmasına yardımcı olmak için dünya liderleri 2001 yılında Stockholm Sözleşmesi için toplanmıştır. Orada yasal olarak bu konu ile ilgili bağlayıcı bir belge imzalanmış ve katılan hükümetler bu kimyasalların çevreye salınması olasılığını artıran uygulamaları azaltmayı kabul etmişlerdir.
Yine de, Science dergisinde yayınlanan son araştırmalara göre, polibromlu difenil eterler (PBDE’ler) adı verilen bir sentetik alev geciktirici sınıfının varlığını devam etmiştir. Bunlar da, hayvanların yağlarında ve diğer dokularında birikebilir, insanlarda hormonal ve üreme sorunlarına bağlanır. Ng’in araştırması, bu PBDE’lerin balıklarda özellikle somon Çin’de, Tayland’da ve Vietnam’da çok az miktarda düzenlemeyle daha fazla miktarda elektronik atık işleyen alanlardan daha yüksek olduğunu bulunmuştur.
Ng Bu kimyasallar çevrede dolaşırken, okyanusta birçok canlının zarar gördüğünü okyanus mallarının tedarikine ve kirletici konsantrasyonlarının özellikle yüksek olduğu alanlara dikkat etmek son derece önemli olduğunu dile getirmiştir. Endüstriyel işlemlerden kalan kirleticilerin yanı sıra, hayvancılığın sanayileşmesi kendi sağlık sorunlarına ev sahipliği yapmıştır.
Hayvancılıkta Antibiyotikler
Antibiyotikler modern tıbbın temel taşıdır. Az miktarda kullanıldığında en etkili olsalar da, tahminen yüzde 80’i insan tüketimi için kullanılan hayvanlarda kullanılıyor. Besin zincirindeki tavukların, ineklerin, domuzların ve diğer hayvanların büyük çoğunluğu büyük sanayi tesislerinde yetiştirildiği için, çoğunda büyümeyi teşvik etmek, hastalıkları engellemek için beslenmesinde düzenli olarak antibiyotik verilir. Abigail Mohebbi sertifikalı bir gıda danışmanı ve goEvo’nun kurucusu olup, gıda olarak bir emtia, endüstriyel tarım ve bunların hem sağlık üzerinde hem bireysel hem de toplu olarak sağladığı etkiye sahiptir.
Bu fabrikalar onlarca, bazen de yüz binlerce hayvanı barındırmaktadır. Sıkıca paketlenmişler, birbirlerinin atıklarıyla örtülmüşler ve ölü hayvanlar bir süredir hızlı olarak kaldırılmadığı için bu yüzden hastalıklar üremektedir. Bu koşullar, çiftlikler katlarını sorunlu bakteriler için sanal petri kaplarına dönüştürmektedir. Hayvanlarda düzenli ve sistemik antibiyotik kullanımı, antibiyotik direncinin veya bu ilaçların çevresinde savunma geliştiren bakterin artmasına yardımcı olmuştur. bU bakterilerde yenilen hayvansal gıdalarla yemek tabaklarında insanlara taşınmaktadır.
Çevre Çalışma Grubu (EWG) bu böcekler ile ilgili düzenlediği rapor içinde örneklenmiş etler yaklaşık 80 oranında tespit edilmiştir. 2015 yılında bazı süpermarketlerden et antibiyotiklere dirençli bakterilerin miktarını inceleyerek tamamlamıştır. EWG’nin beslenme uzmanı ve yazarı Tüketiciler, yedikleri etin potansiyel kontaminasyonu hakkında bilgi sahibi olmaları gerektiği için, özellikle çocuklar, hamile kadınlar, yaşlı yetişkinler veya bağışıklığı tehlikeye atan çocuklar için yemek pişirirken, gıda güvenliği konusunda tetikte olmaları gerektiği konusunda uyarıda bulunmuştur. Bu EWG raporlarında bu güçlü bakterilerin bulunduğu kötü etler arasında hindi, domuz eti, kıyma, tavuk göğsü, kanatları ve uyluk dahildir.
Yemeğin İçinde Ne Olduğunu Nasıl Bilinebilir?
Bir hayvanın tükettiği her yemeğin izini sürmek neredeyse imkansız gibi görünse de, dokularında toksin içeren hayvanları tüketme riskini azaltmanın bazı yolları vardır. Tüketici bilinci, potansiyel kirlenme noktalarının sayısını azaltmaya yardımcı olan bazı hareketleri ilerletmeye yardımcı olmaktadır. Örneğin tarladan yemek masasına taşınan besinlerde, yemek sahiplerine hayvancılığın nasıl büyüdüğüne daha şeffaf bir bakış sağlamaktadır. Gıda etiketlerinde bulunabilecek diğer işaretler otlarla beslenen sığır eti, serbest menzilli tavuklar, vs. hayvanlara düzenli antibiyotik gerektiren koşullarda şüpheli yem verilme veya yetiştirilme şansını azaltmaktadır.
Kongrede aşırı antibiyotik kullanımına hükmetmeye çalışan yasalar başarısız olsa da , bazı büyük şirketler rutin olarak antibiyotik verilmeyen hayvanlardan gelen etleri kullanma sözü vermiştir. Bu çabaları iyi dereceler verilen Chipotle, Panera, Subway ve Chick-fil-A gibi zincirleri içerir . Taco Bell, KFC ve McDonald’s gibi diğerleri süreci başlatmış, ancak hala iyileştirme yapılması gerekmektedir.
Amerika Birleşik Devletleri kısaca, tüm etlerin, hayvanın doğduğu, büyüdüğü ve işlendiği ülkenin tüketicilerini bilgilendiren bir etiket taşımasını şart koşmaktaydı ancak bu yasa 2015 yılında yürürlükten kaldırılmıştır. Bu durum da etin ülkelerden gelip gelmediğini bilmeyi zorlaştırmaktadır. Pek çok insan için korkutucu bir düşünce olmasına rağmen, et ve süt ürünlerinden tamamen kaçınmanın açık bir çözüm dür. Veganlık bir yana, küçük değişiklikler hala bu tehlikeden korunma da yardımcı olabilir. Mesela et ve süt tüketimini önemli ölçüde azaltmak haftada bir kez kırmızı et, bitki bazlı sütlere geçmek yardımcı olabilir. Mümkünse, tüm et ve süt ürünlerini endüstriyel tarım uygulamaları için gerek ve şartlara sahip olmayan küçük, yerel, sürdürülebilir çiftliklerden satın alınması da korunma yollarında biridir.
Kaynakça:
fao.org
peta.org
mercyforanimals.org
oie.int/en/food
Yazar: Özlem Güvenç Ağaoğlu