Simya, bilim ve felsefeyi birleştiren bir disiplindir.Simya sözcüğü, Mısırlılar tarafından Taş veya Elixir’in hazırlanmasına atıfta bulunan Arap alfabesi “al-kimia” dan türemiştir. Arap kökü “kimya”, Nil deltasının verimli kara toprağına atıfta bulunan Koptik “khem” den kaynaklanıyor. Esoterik ve hiyeroglif olarak, sözcük, ilkel ya da İlk Maddenin (Khem), tüm varlıkların ortaya çıktığı Tek Şey’in karanlık sırrına atıfta bulunmaktadır. Simya o halde, metaller, evren ya da ruhlarımızın özü olarak ifade edilse de, bu kaotik maddeyi mükemmelleştiren doğanın büyük İşidir. Sanat ve tasavvuf, metalurji, kimya ve tıp gibi pek çok disiplinin özelliklerini içerir. Simyacılar, tüm hastalıklara karşı uyguladıkları metodlarla insanlarda bir merak uyandırdı ve sıradan metalleri değerli metallere dönüştürme becerisini araştırarak bu yönde gelişim gösterdiler. Bu bilimin uzun bir geçmişi vardır ve modern bilimin başlangıcını sağlamıştır. Bu metodların uygulanmasıyla birlikte, kimya alanındaki resmi çalışmalarda düşüşe neden olmuştur. Simya, ağırlıklı olarak Asya’da ve Avrupa’da uygulanmıştır.
Simya ve Bilim
Simyagerleri ilk zamanlarda genellikle gülünç ve alaycı olarak kabul etmişlerdir. Birçok simyacı bilimsel düşüncenin gerçek öncüleri olduğu için bu düşünce dizisi onlara haksızlık yapmıştı. Bu simyacılar, fiziksel evren hakkındaki sorulara cevap bulmak için deneylere, geleneksel yöntemlere ve spekülasyona dayandı. Simyacı, yürüttüğü kimyasal süreçlerin bazı genel prensipleri izlediğini bilmelerine rağmen, deneylerini genellikle saf olmayan kimyasalların yanısıra diğer faktörlerden dolayı kusurlu buldular.
Felsefi ve manevi yönleriyle simya
Simyacıların araştırma yapmak için iki büyük odak noktası vardı. Eldeki metalleri altına ve gümüşe dönüştürmek, ikincisi de ölümsüzlük iksirini bulmak ya da yaşamı olabildiğince uzatabilmek. Hayatı uzatmanın sırrı olduğuna inanılan bu efsanevi tedavinin araştırılması için çok çaba sarf edildi. Bu hedefler simyacılar için övgü kaynağı değildi. Cevher arıtımı, boyaların ve mürekkeplerin imalatı, metal işleri ve diğerleri gibi daha yaygın katkılarla birçok deneme ve yanılma yöntemiyle çalışmalar yaptılar. Ancak simyacılar, mistikleri fiziksel olarak ayırmak için hiçbir zaman motive olmamıştı ve bu nedenle, süreçler için uygun isimlerle asla bir araya gelmediler. Bunun yerine ödünç alınan terimleri kullanıyorlardı ve çoğu kez bunlar büyü gibi anlaşıldı. Bu, simyagerler tarafından süreçlerin sadece manevi ve dönüşümlerin tezahürü olduğu algısına yol açtı.
Modern Bilim ve Simya
Birçok tanınmış bilim adamı, zamanlarının çoğunu simya araştırmalarına ayırdı; kimyasal reaksiyonlara metodik bir yaklaşım getiren kimyanın ortaya çıkmasıyla simyayı reddetti. Bununla birlikte, kimya alanında yeni gelişmeler yaşanırken simyanın hedefe ulaşmak için zor koşullar ortaya koyması simya alanına olan ilgiyi tamamen düşürdü. Simya retorik olarak ciltlerde (kitaplarda) yer aldı. Tam olarak anlaşılamadı. Bu, kurşun nihayetinde altına çevrildiğinde görüldü ancak çalışmalara devam edilmedi.
Günümüzde kimya alanında deneylerde kullanılan kostik, soda, kükürt, cıva, sönmüş kireç, nitrik asit gibi birçok madde ilk defa simyacılar tarafından da kullanılmıştır. Kimya biliminin öncülüğünü yapmışlardır. M.Ö. 400’lü yıllarda Eski Mısır’da (İskenderiye) yapılan kayıtlı çalışmaların olduğu bilinmektedir. Türk ve Doğu ülkeleri de simya ve kimya ile ilgili araştırma ve çalışmalar yapmıştır. Cabir Bin Hayyam(kimyanın babası unvanını almıştır.), Ebubekir Al Razi gibi isimler ünlü kimyacılardandır.
Dünyaca ünlü diğer Simyacılar şunlardır; Robert Boyle, Isaac Newton, Johann Rudolf Glauber, Arnaldus de Villa Nova, Nicolas Flamel, Thomas Norton, Roger Bacon, Theophrastus Bombastus von Hohenheim
İnsan vücudunun kimyasını öğreten ve simyanın asıl amacının hastalığın tedavisi için tıbbın hazırlanması olduğunu ilan eden ilk kişi Paracelsus’un öğrencisi Jean Baptista Van Helmont’dı. Van Helmont’a felsefi söylemlerin araştırılması için “Tıp Descartes” adı verilmiştir.
Yazar: Osman Uçar