Servet-i Fünun döneminin en güçlü ediplerinden olan olan Süleyman Nazif birçok içinde bulunduğu topluluktan ayrılan bir sanatçıydı. Özellikle de toplumsal konularda sıkı dostu Cenap Şahabettin ile çıkardıkları Hadisat gazetesindeki görüş farklılıkları, bunu kanıtlar niteliktedir. Süleyman Nazif, önce millî konular ile ilgileniyor, daha sonra bu konular daha derin ve hassasiyetle yaklaşıyordu. O dönemlerde,memleketin ateşle imtihanı milliyetçi ve vatansever yapısını aynı şekilde kaleme alıyor,bu tür yazılara imza atmaktan çekinmiyordu.
Böylesine duyarlı bir aydın olması onu çok sevdiği memleketinden ayırdı. 9 Şubat 1919’da İşgal kuvvetlerinin İstanbul’ a girmeleri üzerine Kenan Akyüz’ün tabiri ile “medeni cesaretin ve yurtseverliğin en güzel örneklerinden” olan Kara Bir Gün adlı yazısını Hadisat gazetesinde siyah bir çerçeve içinde yayınladı. Memleketin işgal altında olmasının yanında azınlık olan Ermeni ve Rum halkının işgalcileri; sevinç, coşku nidalarıyla, alkış ve tezahüratlarla karşılaması onu öfkelendirdiği gibi aşırı derecede üzmüştür.”Sen sabret. Çünkü nasıl olsa zaman sabretmez.”sözü ile biten bu yazı Nazif’in işgalci emperyalist güçlerin dikkatini çekmesine neden olmuştu. Süleyman Nazif ilk fırsatta ya kurşuna dizilecek ya da tutuklanacak kişiler arasında, hazırlanan kara listede yer almıştır.
Bu olaydan sonrada Nazif’in durulmayan vatan ateşi kendini meşhur Türk dostu Pierre Loti’yi anma konferansında kendini bir kez daha ortaya çıkarır. Başta Türkler adına sayısız uğraşlar vermiş olan arkadaşı Pierre Loti’yi övme adına başlayan bu konferans yanındaki fikir dostu Yahya Kemal’inde hitabetiyle birlikte bambaşka bir çehre almış ve toplantı işgali ve haksızlığı lânetleyen millî bir heyecana, nümayişe dönüşmüştür.
Mehmet Samsakçı’nın makalesinde bu şekilde açıkladığı toplantıda daha sonra orada bulunan işgal kuvveti askerleri Nazif’i tutuklarlar. İsmail Çetişli’nin söylemi ile hitabet ustası’nın,1 sene evvel sansürden kaçırılarak yayımlanan yazısı büyük dikkat çekmişken, böyle bir konuşma Fransız komutanının sinirlenmesine yol açar ve Nazif’in kurşuna dizilmesini emreder Ancak şüpheli bir şekilde karar sürgüne dönüştürülür ve Nazif, birçok mükemmel eser vereceği Malta adasına sürülür. Bütün bunlara göre; Süleyman Nazif’in sürgün yemesinin nedeni vatanına ihanet midir? Yoksa birçok çağdaşının desteklediği işgalcilere ihanet midir?
Yazar: Suna Korkmaz