20. yüzyılın başlarında dünyaya tanıtılan yeni sanat biçimlerini birleştiren De Stijl’in kurucularından biri olan Mondrian, 1872 yılında Amersfoort, Hollanda’da dindar Kalvinist bir ailenin beş çocuğundan ikincisi olarak dünyaya geldi.
1892’de Rijksakademie Van Beeldende Kunsten’e ve Amsterdam’daki Kraliyet Sanat Akademisi’ne kaydoldu. Üç yıllık akademik eğitimi ile modelden çizim yapmayı, eski ustaları kopyalamayı ve tür resimleri yapmayı öğrendi. Stüdyoda özel çizim dersleri verdi. Bunun yanı sıra, müze resimlerinin bilimsel çizimlerini ve kopyalarını üreterek kendini desteklemek için kullandı.
1905’ten başlayarak geleneksel manzara kompozisyonlarını yeni bir drama ve ışık duygusu ile ortaya çıkardı. Hollandalı Luminizm’in önde gelen sanatçısı Jan Toorop, Mondrian’ı Fransız post-empresyonistlere tanıttı. Sonuç olarak, Mondrian’ın resimleri çarpıcı biçimde değişti.
Mondrian için sanat ve felsefe önemliydi.1909 yılında Avrupa’da büyük bir etkiye sahip manevi bir kuruluş olan Teosofi Cemiyeti’ne katıldı. Cemiyet, resimlerinde ifade edilen temsil tarzını doğrudan etkileyerek biçim ve renk dengesini değiştirdi.
Kübizm etkisi Mondrian’ın kariyerinde bir dönüm noktası oldu. 1912’de avangard sanat dünyasının gelişmekte olan merkezi Paris’e taşındı ve temsili, Neo-empresyonist tarzdan modern soyutlamalara geçiş yaptı. Analitik Kübizm, Mondrian’a manzaralarını en ince çizgileri ve biçimlerine ayırmak için gerekli yapıyı verdi. Kübist ızgaradan faydalanarak ağaç ve bina imajlarını şematik bir çerçeveye indirdi. Kübistlerin aksine, üç boyutlu illüzyonist derinliğe işaret etmek yerine, resim yüzeyinin düzlüğünü vurgulamak istedi.
1914’te, Birinci Dünya Savaşı çıktığında Mondrian, Hollanda’daki hasta babasını ziyaret etmeye gitmişti. 1919’a kadar Paris’e dönemedi. Paris’teki avangartlardan ayrı olmasına rağmen, tarzını saf soyutlamaya doğru geliştirmeye devam etti. Kavisli çizgileri, resimlerinden nesnelere doğru yavaş yavaş ortadan kayboldu. Mondrian, sanatçı ve mimar Theo Van Doesburg ile birlikte De Stijl akımını geliştirdi.
Mondrian, ortaya çıkan sanatsal üslubu neo-plastizm veya yeni plastik sanat olarak adlandırdı. Mondrian için, “plastik”, yalnızca resmin yüzeyinin üzerinde bulunan gerçekliği temsil etmenin yeni bir yoluydu. De Stijl’in sanatçıları “geleneğin mutlak devalüasyonuna” adanmış olan “soyutlama ve sadeleştirme gereğini” vurgulamış ve resimlerindeki elemanları düz yatay ve düşey çizgilerle, dik açılarla, üç ana renkle (kırmızı, sarı, mavi) sınırlamıştır. Üç akromatik renkle de (gri, beyaz ve siyah) desteklemiştir. De Stijl hareketi, 20. yüzyıl boyunca mimarlık, sanat, tipografi ve iç tasarım üzerinde büyük bir uluslararası etkisi sahip oldu.
I. Dünya Savaşı’nın bitmesinden sonra Mondrian Paris’e geri döndü ve en iyi bilinen ikonik soyut tablolarını yarattı. 1920’lerin Paris’inde, Sürrealizm ve Dada’nın çağdaş hareketlerine kıyasla benzersiz bir soyutlama modu yarattı. Mondrian’ın 1925’lerde modernizme olan katkısından dolayı, zengin Avrupalılar ve Amerikalıların koleksiyonlarına girdiği resimlerle tanınmaya başladı.
Mondrian, 1940’ta New York’a yerleşmeden önce iki yıllığına Londra’ya taşındı. 1938’de Londra’da iken, Mondrian, Guggenheim’ın güçlü desteğine yol açan Peggy Guggenheim ile tanıştı ve arkadaş oldu. Hollandalı göçmen, hem Londra’da hem de daha sonra New York’ta Mondrian’ın eserlerini galerisinde sergiledi. Mondrian, gelişmekte olan New York avangard sanat sahnesine sunuldu ve Amerikan Soyut Sanatçıları’na katıldı. Bu da, yeni grubun modern sanattaki rolünü Avrupa soyutlamasında akıl hocalığıyla meşrulaştırdı.
Resimsel kelime dağarcığını genişletti. Çift çizgi, sonra renk çizgileri ve sonunda siyah ızgarası ile renk karelerini titreşen çizgileriyle değiştirdi.
Bir teorisyen ve yazar olan Mondrian, sanatın doğanın temeldeki maneviyatını yansıttığına inanıyordu. Doğaya ve evrene yön veren kuvvetler dengesindeki mistik enerjinin özünü ortaya çıkarmak için resimlerinin konularını en temel unsurlara indirerek tuvallerinde açık, evrensel bir estetik dil yarattı.
Dünyadaki temsillerini, temel ve karşıt iki unsuru temsil eden temel dikey ve yatay unsurlara ayırmayı seçti: olumlu ve olumsuz, dinamik ve statik, erkeksi ve dişil. Kompozisyonlarının dinamik dengesi, gördüğü şeyi bu güçlerin evrensel dengesi olarak yansıttı.
1944 yılında, New York’tayken zatürreye yakalanarak hayatını kaybetti.
En önemli eserleri:
Gri Ağaç, İskele ve Okyanus, Renk Düzlemleri ile Kompozisyon, Büyük Kırmızı Düzlem, Dört Çizgili ve Grili Pastil, Broadway Boogie-Woogie, Zafer Boogie-Woogie, Krizantem, Duivendrecht Yakınındaki Çiftlik, New York, Gingerportlu Natürmort, Gein Evleri, Çiçekli Elma Ağacı, Kızıl Değirmen, Siyah Beyaz Kompozisyon, Kendi Portresi, Oval Biçimli Renkli Düzlemler, Kavanozla Natürmort
Kaynakça:
http://www.theartstory.org
Yazar: Börte Büşra Yavuz