Bilgiustam
Bilgiyi ustasından öğrenin

Şiddetli Akut Solunum Yetmezliği Sendromu (SARS) ve Ebola

0 410

Bir avcı, tropikal bir ormandan bir elinde bir av silahı diğer elinde bir maymun ölüsüyle çıkar. Kamerun’un güneydoğu köşesindeki bir köye yürür. Bu, sadece Afrika’da değil dünyanın her yerinde, köylerde her gün tekrarlayan bir sahnedir. Avcılar vahşi hayvanları öldürürler ve ailelerini beslemek için onları eve getirirler ya da para için hayvanları satarlar. Ama bugünkü sahne farklı sonlanacaktır. Avcı, maymunu doğraması için karısına verir. Karısı maymunu keserken, beş yuvarlakla işaretlenmiş bir parça kağıt üzerine parçalanmış bacağı tutmak için durur. Kan damlaları birbiri ardına yuvarlakları doldurur. Avcının karısı daha sonra bu kağıt tabakayı fermuarlı bir saklama torbasına kaydırır ve bu ziyaret için ona ödeme yapmış olan bir bilim insanları ekibine uzatır.
Küresel Viral Tahmin Girişimi adındaki organizasyonda çalışan bir bilim insanı, maymuna hastalık bulaştıran virüsleri aramak için, kana bulanmış kağıdı inceleyecektir. Küresel Viral Tahmin Girişimi virüslerle mücadele şeklimizi değiştirirler. Bir gün, bir yerlerde, bilmediğimiz bir virüs, insan sağlığına büyük, yeni bir tehdit olarak ortaya çıkacak. Bunun daha önce birçok kereler olduğunu gördük ve bu yüzden tekrar olacağını da biliyoruz. GVFI’de çalışan bilim insanları, yeni virüs hakkında önceden bir şeyler öğrenebilirsek, bu virüsle mücadelede daha iyi iş çıkaracağımızı düşünüyorlar.
Sürpriz avantajını ortadan kaldırmak için GVFI’da çalışan bilim insanları, virüsler insanlara geçmeden önce onları bulmaya çalışıyorlar. Virüsleri aramak için en uygun yer, Kamerunlu avcıların beslenmek için öldürdükleri maymunlar gibi hayvanlardır.
Yeni virüslerin tehdidi, yıllar içerisinde bir dizi kalitesiz Hollywood filmine ilham kaynağı olmuştur. 1971 yılında gösterime giren The Andromeda Strain adlı filmde, uzaydan gelmiş, insanlığı yok etme tehlikesi taşıyan virüslü bir uydu dünyaya düşer. 1995’de Outbreak adlı filmde, Afrika’dan gelen bir maymun, virüsün ülke çapında yayılmasını engellemek için ordunun bombalamak istediği, tüm Kaliforniya şehrinde, ölümcül bir virüs yayar. Ve 2002’de gösterime giren 28 Days Later adlı filmde de, kurbanlarını katil manyaklara dönüştüren bir Şiddetli Akut Solunum Yetmezliği Sendromu (SARS) ve Ebolavirüs bütün Londra’ya yayılır.
Yeni virüslerin gerçekliği bu fanteziler gibi bir şey değil. O kendi gerçeğinde, korkutucu olmaktan daha da fazlasıdır. İnsanlık tarihinin seyri içerisinde çoğu virüs, hayvan ev sahiplerinden bizim türümüze evrimsel bir sıçrayış gerçekleştirmiştir. Sadece geçtiğimiz yüzyıl boyunca düzinelerce virüs bu geçişi, yeni hastalıkların ortaya çıkmasına sebebiyet vererek gerçekleştirmiştir.
SIVcpz ve HIV’in her ikisi de kan temasıyla yayılır. SIVcpz ihtimaldir ki ilk olarak eti, için şempanzeleri öldüren avcılara bulaştı. Parçalanmış kuyruksuz maymundaki virüs yüklü kan, avcıdaki kesiklerle, SIVcpz’nin yeni ev sahibine bulaşmasını sağlayacak şekilde temas etti.
Hayvan virüsleri insanlarla ilk temasa geçtiklerinde, onları yalnızca, bilim insanlarının adlandırdıkları gibi “yayılmacı ev sahipleri” olarak kullandılar. Diğer hayvanlarda üremeye adapte olmuş virüsler, insanda ancak yavaş bir şekilde üreyebilir ve genellikle bir insandan diğerine yayılmada başarısız olur.
SIVcpz avcılara bulaşmaya başladığında, çoğalmak için muhtemelen hala şempanzelere bağımlıydı. Fakat virüsler aynı zamanda hızla mutasyona uğruyorlardı ve mutant olmuş SIVcpz nihayet, insanlarda yaşaması ve bir insandan diğerine sıçraması için gerekli yetiyi geliştirdi.
Temel olarak yeni insan virüsleri sadece bölgesel salgınlara sebep olabilir, çünkü insanlar arasında hala çok iyi geçiş yapamazlar. Her insan salgını sıçramasının bitiminden sonra, virüs, havyan ev sahibinde büyümeye devam eder. Fakat virüs insanlarda daha fazla zaman geçirmeye başladıkça, doğal seleksiyon, yeni ev sahibine kendini daha iyi adapte eden mutasyonları tercih eder. İnsanlardaki salgınlar gittikçe artar ve daha uzun sürer. Örneğin HIV, Afrikalı koloniler büyüdüğünde ve yol ağları, orman köylerini, virüsün çok daha fazla insan arasında dolaşabildiği büyük şehirlere bağladığında, dallanıp budaklandı.
HIV insanlara bulaşmaya çok daha iyi adapte olurken, şempanzelere saldırma yetisini kaybetti. Bu gerçekleşirken, HIV’ın değişimiyle ilgili kimse bir şey bilmiyordu. Ancak 1 980’lerin başında, virüsün insan türüne girişinden altmış yıl ya da daha fazlası bir süre sonra, bilim insanları sonunda virüsü belirlediler ve AIDS’e sebep olduğunu fark ettiler. O zamandan beri HIV, türümüze iyice yerleşti ve insanlık tarihindeki en kötü hastalıklardan biri olmaya başladı.
Kamerun’daki yalnızca birkaç yüz köylüye bulaştığında ancak, hastalığa karşı direnmek ne kadar kolay olurdu diye düşünebiliriz. Son yıllarda, bilim insanları, yeni insan hastalıklarını daha da hızlı bir şekilde saptayabiliyorlar. Örneğin 2002’nin Kasım’ında, Çinli bir çiftçi yüksek ateş sıkıntısıyla bir hastaneye geldi ve kısa bir süre sonra da öldü. Çin’in aynı bölgesinden gelen diğer insanlar da hastalığa yakalanmaya başladı, fakat Amerikalı bir iş adamı, Çin’den Singapur’a uçakla dönüşünde yüksek ateşe tutulana kadar dünyanın ilgisini çekmedi. Uçuş, iş adamının öldüğü Hanoi’de son buldu. Vakaların çoğunun Çin ve Hong Kong’da ortaya Şiddetli Akut Solunum Yetmezliği Sendromu (SARS) ve Ebolaçıkmasına rağmen, bütün dünya ülkelerindeki insanlar kısa sürede hasta oluyorlardı. Rastlanan insanların yaklaşık yüzde onu en fazla birkaç gün içerisinde öldü. Hastalık, herhangi bir daktorun daha önceden saptamış olduğu bir hastalık değildi, ne gripti, ne zatürreeydi ne de bilinen başka bir hastalıktı. Hastalığa, akut solunum sendromu ya da SARS adı verildi.
Bilim insanları, hastalıklara bir neden bulmak için, SARS kurbanlarından alınmış örnekleri araştırmaya başladılar. Hong Kong Üniversitesi’nden Malik Peiris, SARS’ı bulan ekibe önderlik etti. Bu insanlar, SARS’lı elli hastayla yapılan bir çalışmada, hastaların ikisinde gelişen bir virüs keşfettiler. Bu virüs, soğuk algınlığına ve mide-bağırsak iltihabına sebep olan coronavirüsleri adındaki türün bir gurubuna aitti. Peiris ve çalışma arkadaşları, yeni virüsteki genetik materyali sıraladılar ve daha sonra da diğer hastalarda benzeyen genleri araştırdılar. Hastaların kırk beşinde, bir benzer buldular.
Bilim insanları HIV gibi virüslerle yaşadıkları tecrübelerine dayanarak, SARS virüsünün hayvanlara bulaşan bir virüsten evrimleşmiş olmasından şüphelendiler. Çin’de yaşayan insanların düzenli bir şekilde temas halinde olduğu hayvanlardaki virüsleri incelediler. Yeni virüsler bulduklarında, bu türleri SARS evrimsel ağacına eklediler. Birkaç ay içerisinde, bilim insanları, SARS’ın tarihini yeniden oluşturmuşlardı. Virüs ilk, Çin yarasalarında baş gösterdi. Daha sonra bu virüslerin bir türü, misk kedisi adındaki kedi benzeri bir memelinin içinde yayılmaya başladı. Misk kedisi Çin hayvan pazarlarındaki ortak bir noktaydı ve insanlar da muhtemelen onların yayılmacı ev sahipleri olmuşlardı. Virüs daha sonra insandan insana geçme yetisini geliştirdi. SARS, bilim insanları onu keşfettiğinde çok yeni bir virüstü ve virüsün keşfedilme hızı, onun nispeten daha küçük bir salgın halinde seyretmesine yardım etti. Bilim insanları, bu hastalığı tespit edebildi, hastalığa yakalanmış insanları karantinaya alabildi ve pazarlarda misk kedisi satışını yasakladı. SARS dünyanın çoğu kısmına yayılmayı başarmış olmasına rağmen, kaybolup gitmeden önce yalnızca sekiz bin civarında vakaya ve dokuz yüz ölüme sebep oldu.
İnsan türünü istila edecek çok daha fazla virüs bekleyebiliriz ve bu virüsler büyük ihtimalle Şiddetli Akut Solunum Yetmezliği Sendromu (SARS) ve Ebolahızlanan bir tempoda ortaya çıkacaklar. Dünyanın çok uzak bölgelerindeki hayvanlar milyonlarca yıldır egzotik virüslere ev sahipliği yapıyorlar ve bu zaman süresince insanların onlarla çok az teması oldu. İnsanlar artık, ağaçları biçmek, madenleri kazmak ve yeni çiftlikler kurmak için bu uzak bölgelerin içlerine doğru hareket ediyorlar. Ve bu süreçte, insanlar yeni virüslerle temas haline geçiyorlar.
Örneğin, Nipah virüsü, Kuzeydoğu Asya’daki kurbanlarında tehlikeli beyin iltihabına sebep olur. Bir zamanlar insanlardan uzakta sık ormanlarda yaşamış, normalde yarasalarda yaşayan bir virüstür. Artık yarasaların ve virüslerin, yaşayacak ormanları yok.
Bu yeni virüslerden birinin insan soyunu yok edeceğini düşünmek için hiçbir sebep yok. Bu belki de The Andromeda Strain gibi filmlerin verdiği bir izlenim olabilir, ancak gerçek virüslerin biyolojisi aksini ortaya koyar. Örneğin Ebola, insanların gözleri de dahil tüm deliklerinin kanamasına sebep olan dehşet verici bir virüstür. Yoluna çıkan ev sahiplerinin neredeyse tümünü öldürerek kurbandan kurbana ilerleyebilir. Buna rağmen tipik bir Ebola salgını, sona ermeden önce, sadece birkaç düzine insanı öldürür. Bu virüs insanlara hastalık bulaştırmada oldukça iyidir ve bu yüzden kurbanlarını, yeni kurbanlar bulmaktan daha da hızlı bir sürede öldürür. Ebola salgını bir kez sona erdiğinde, yıllarca ortaya çıkmaz.
Ebola benzeri virüsler korkutucu olabilir fakat insan türüne, çok fazla ev sahibine hastalık yayabilen düşük ölüm oranlı virüslerden daha az tehlike arz eder. 1918 grip salgını, kurbanlarının yalnızca ufak bir bölümünü öldürdü. Ancak, dünya üzerinde yaşayan her üç Şiddetli Akut Solunum Yetmezliği Sendromu (SARS) ve Ebolainsandan birine hastalık bulaştırdığı için, bu az sayıda ölen insana tahmini elli milyon insan eklendi. HIV, ilk keşfedilmeden önce, tüm gezgene ağır ağır ve gizlice yayıldı. HIV, Ebola’nın korkunç semptomlarını açığa çıkarmak yerine, uzun yıllar boyunca bağışıklık sistemini içten içe çökertir.
Bir sonraki büyük salgını hangi virüsün çıkaracağını bilmiyoruz, çünkü kısmen virüslerin dünyasını çok iyi tanımıyoruz. GVFI’daki bilim insanları, Afrika maymunlarında bir takım yeni virüsler buldu. Bu bilim insanlarının avcılar üzerinde yaptıkları incelemeler, aynı zamanda insanlardaki virüslerin de ipucunu verir. Neyse ki, bu yeni virüsler henüz insandan insana geçemez. Fakat bu, virüsleri tamamen yok sayabileceğimiz anlamına gelmez. Tam tersine: bunlar, insan türüne sıçrama şansını yakalamadan önce engellememiz gereken virüslerdir.

Kaynakça:
https://www.sciencedirect.com

Yazar: Taner Tunç

Bunları da beğenebilirsin
Cevap bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.

Bu web sitesi deneyiminizi geliştirmek için çerezleri kullanır. Bununla iyi olduğunuzu varsayacağız, ancak isterseniz vazgeçebilirsiniz. Kabul etmek Mesajları Oku