Yağ, düşman olarak görülür ve kaçınılması veya kaybedilmesi gereken bir madde olarak düşünülür. Ancak yağ, aynı zamanda vücudun çok önemli bir bileşenidir. Çünkü yağ olmadığı zaman canlılar donar. Yağ olmadığında yalıtılmamış sinirler birbirleriyle çapraz iletişim kurarlar. Vücut, bazı vitaminlerin önemli kaynaklarını depolayamaz veya çalışan bir bağışıklık sistemine sahip olunmaz. Hücresel düzeyde yağlar, hücreleri çevreleyen zarları mümkün kılar ve proteinlere bağlanan ve çeşitli reaksiyonları sağlayan haberciler gibi davranırlar.
Adipositler, uygun şekilde olduğunda aşırı lipidleri depolayan hücreler, yağları ve ilgili maddeleri içeren moleküllerdir. Adipositlerin bir zamanlar oldukça donuk enerji depoları olduğu düşünülmekteydi ancak son on yıl boyunca yapılan araştırmalar, yağın besinleri, kan basıncını etkileyen hormonları serbest bırakmaya, tiroid fonksiyonuna ve hatta üremeye kadar vücutta yapacakları çok şey olduğunu ortaya koymuştur.
Yağ Anatomisi
Mikroskop altında, yağ hücrelerinin soğanlı küçük küreler gibi görünmektedir. Vücuttaki diğer hücreler gibi, her birinin bir hücre zarı ve bir çekirdeği vardır, ancak bunların kütleleri her biri bir gliserol molekülüne bağlı üç yağ asidi molekülünden oluşan depolanmış trigliserit damlacıklarından oluşur. İnsan trigliseridi zeytinyağı, fıstık yağı ve bitki tohumunun dışarı sıkma işlemindeki yağa benzerler. Yağ aynı sarımsı renge, aynı enerji yoğunluğuna ve aynı kimyasal formüle sahiptir. Ancak bütün adipositler aynı değildir. Tipik olarak yağ olarak düşündüğümüz maddeler beyaz yağdır ve bu da enerji depolamak için kullanılan ana maddedir. Araştırmalara göre örneğin, bir yemekten sonra insülin seviyeleri yükseldiğinde beyaz adipositler daha fazla yağ asidi almaktadır, tam anlamıyla şişmektedirler. İnsülin düştüğünde, yağ hücreleri depolarını vücut için hızlı bir enerji kaynağı olarak salgılarlar.
Nature dergisindeki 2006 tarihli bir makaleye göre, diğer adiposit kümeleri çoğunlukla gözleri çevreleyen yağ yastığı gibi destek için kullanılmaktadır. Bu yağ hücreleri muhtemelen organizma açlık moduna girmediği sürece vücuda çok fazla enerji salmazlar. Vücut aynı zamanda derinin altına (deri altı yağı) ve iç organların çevresine (iç yağ) da depolar.
Öte yandan kahverengi yağ hücreleri, kendi benzersiz fonksiyonlarına sahip, demir açısından zengin hücrelerdir. Isıyı üretmek için metabolizmayı değiştiren, kahverengi adipoz dokuyu vücut sıcaklığını korumak için oldukça önemli kılan genleri ifade ederler. Spesifik olarak, kahverengi yağ hücreleri, hücrelerin enerji santrallerinde (mitokondri) yağ asidi oksidasyon işlemini daha az verimli kılan ayrışma protein-1 (UCP-1) olarak adlandırılan bir şey serbest bırakır. Endocrine Connections göre bu işlem daha fazla enerji anlamına gelir vemitokondri işlemi israf edilir, böylece vücudu ısıtır.
Yeni doğan bebeklerde yüksek düzeyde kahverengi yağ vardır. Bu seviyeler yaşla birlikte düşer ve yetişkinlerde çoğu kahverengi yağ, boynun ve köprücük kemiği etrafında kümelenir. Beyaz yağ dokusunda üçüncü tip bir yağ, bej yağ bulunur Ancak beyaz yağ hücrelerinin aksine, bu hücreler UCP-1 içerir. Bu bej yağ hücrelerinin duruma bağlı olarak beyaz yağ veya kahverengi yağ gibi davranma esnekliğine sahip olduğu görülmektedir.
Yağın Faydaları
Obezite araştırmacıları beyaz yağları enerji tüketen kahverengi yağlara dönüştürmenin yollarını bulmayı hayal etmektedirler. Fakat beyaz yağ da çok zarif şeylerdir. Enerji depolanmasında rol oynamanın ötesinde, beyaz adipositler kan şekeri seviyelerini düzenlemeye yardımcı olur. Pankreas tarafından salgılanan insüline cevaben, fazla şekeri kan dolaşımından çekerek şeker veya glukoz alırlar. 2006 Nature gazetesine göre, aşırı vücut yağıyla ilgili büyük sorunlardan biri de budur. Adipositlerin (çok az yağda olduğu gibi) glikoz düzenleyici işlevini çok fazla yapmaktadır ve çok az yağ olduğu gibi kan şekeri seviyeleri değiştirmektedir. Adipositler aynı yazıya göre kan şekerini etkileyen birçok protein salgılarlar. Bazıları leptin, adiponektin ve visfatin gibi kan dolaşımındaki glikoz seviyelerini azaltır. Resistin ve retinol bağlayıcı protein 4 gibi diğerleri kan şekeri arttırır.
Yağ dokusu ayrıca bağışıklık sisteminde bir rol oynar. Adipositler, iltihabı teşvik eden sitokinler adı verilen iltihaplı bileşikler salgılar. (Enflamasyon kronik olduğunda zarar verebilir, ancak enfeksiyon durumunda bağışıklık hücrelerinin aktif hale getirilmesi çok önemlidir.) Karın organlarının önünde asılı olan apron benzeri bir yağ tabakası olan omentum, bağışıklık hücrelerinin kümeleriyle noktalanmıştır. 2017 yılında yapılan bir araştırmaya göre, yağ vücudun salon görevi gören karın boşluğunu izliyerek, potansiyel istilacılar için organlar arasındaki sıvıyı örneklemektedir.
Yağ Kaybetmek
Nature dergisindeki 2008 tarihli bir makaleye göre yetişkinlik döneminde, adipositlerin toplam sayısı sabit kalmaktadır. Kilo kaybının ve kilo alımının çoğu, adipositleri kaybetmekten veya kazanmaktan değil, içindeki enerji depolanırken ya da yakılırken genişleyen ve daralan hücrelerden gelir. Bu çalışmaya göre, adipositler yavaş yavaş ölmekte ve yenilmektedirler. Yağ hücreleri için medyan ciro yılda yaklaşık yüzde 8,4 vücuttaki yağ hücrelerinin de yarısı her yıl 8,3 oranında değiştirilir.
Araştırmalar göre yağ hakkındaki en büyük yanlış anlamalardan biri, kaybedilen yağın kelimenin tam anlamıyla enerji olarak yakıldığıdır. Gerçek olan, yağdaki bütün atomların, karbon dioksit ve su oluşturmak için oksijen atomlarıyla birleşmesidir. Bu işlem ile çok fazla enerji serbest bırakılıyor, ancak bir atom yok edilmemektedir ya da enerjiye dönüştürülmemektedir. 2014 British MedicalJournal’da yayınlanan bir bildiride, bu işlemden elde edilen suyun idrar, dışkı ve ter yoluyla atıldığını bildirmiştir. Ayrıca karbondioksit, nefes verilirken solunum sistemini kişinin ciğerlerinin aracılığıyla en büyük yağ yakıcı aracı yapmaktadır.
Kaynakça:
Natüre.com
Ncbi.nlb.nih
Yazar: Özlem Güvenç Ağaoğlu