Bir ormana gittiğimizde ağaçların birbirlerinden belli bir uzaklıkta durduğunu görürüz. Her biri birbirinden bağımsız organizmalar gibi görünür. Bilim insanlarının bulguları, aslında bu görünüşün aldatıcı olduğunu ortaya koydu. Çünkü bu bulgular, toprağın altında ağaçların birbirleriyle haberleşebildiğini gösteriyordu.
Ağaçlar arasındaki haberleşmeyi, köklerin çevresinde büyüyen bir mantar türü sağlar. Bu mantar türünün uzantıları ağacın kökleri içerisine girer ve ağacın köklerinden metrelerce uzağa giderek başka ağaçların köklerine uzanır. Böylece, aynı bölgede birden fazla ağacın birbirleriyle haberleşebileceği bir mantar ağı oluşur. Bu ağ, işlevi açısından internete benzetilebilir.
Yeraltındaki bu ağın varlığını öğrendikten sonra, bitkilerin değişimi ile ilgili daha fazla fikir akla geliyor. Bitkiler, bulundukları bölgede sadece sessizce büyüyen organizmalar değildir. Mantar ağıyla diğer ağaçlarla bağlantı kurmak, besin ve bilgi paylaşımını sağlar. Fakat nasıl internet kötü amaçlar için de kullanılabiliyorsa, mantar ağı da sömürü için kullanılabilir. Örneğin; bazı bitki türleri bu ağ aracılığıyla, çevresindeki bitkileri ortadan kaldırmak için ağa toksik maddeler salgılar. Bu ağdan toksik maddeleri alan bitkiler ölür.
Karadaki bitkilerin yaklaşık %90’ı mantarlarla karşılıklı fayda ilişkisi içerisindedir. 19. yüzyılda Alman biyolog Albert Bernard Frank, bitki köklerinin çevresinde koloni halinde yaşayan mantarları kök mantar olarak tanımladı.
Mikorizal birliklerde, bitkiler mantarlara karbonhidrat sağlar. Karşılığında mantarlar bitkinin suyu emmesine yardım ederler ve bitkiye, uzantıları sayesinde fosfor ve azot gibi nutrientleri sağlar. 1960’lı yıllardan itibaren, bu ilişkinin bitkilerin büyümesine yardım ettiği biliniyordu.
Mantar ağı, bitkinin bağışıklık sistemini de güçlendirir. Çünkü mantarların bitkinin köklerinin çevresinde koloni halinde yaşaması, bitkinin savunma ile ilişkili kimyasalları üretmesini tetikler. Bu durum da bağışıklık sisteminin, bir saldırıya daha hızlı ve etkili yanıt vermesini sağlar. Basitçe, bitkilerin mantar ağıyla temasta olması, bitkiyi hastalıklara karşı daha dirençli yapar.
Mantar ağı tam olarak, 1997 yılında anlaşıldı. British Columbia Üniversitesi’nden Suzanne Simard, mantar ağının işlevine dair ilk kanıtı buldu. Douglas köknarı ve Kuzey Amerika’ya özgü paper birch adlı ağaçların; kendi aralarında mantar uzantıları aracılığıyla, karbon transfer ettiğini gösterdi. Ayrıca, bitkiler arasında fosfor ve azot alış verişi de aynı yolla gerçekleşiyordu.
Simard, yaşlı ağaçların mantar ağını kullanarak daha genç ağaçlara yardım ettiğine inanıyordu. Bu yardım olmadan, çoğu sürgünün hayatta kalamayacağını düşünüyordu. 1997 yılında yapılan çalışmalarda; diğer ağaçların yakınında olan sürgün, diğer sürgünlere göre daha çok karbon aldı.
Simard 2011 yılında bir belgeselde verdiği ropörtajda; bitkilerin Darwin’in düşündüğü gibi en uygun olanın hayatta kalacağı şekilde rekabet etmek yerine, hayatta kalmak için birbirlerine yardım ettiklerini ifade etmiştir. Buna rağmen, bu nutrient transferinin ne kadar faydalı olduğu tartışmalıdır.
Araştırmalar devam ederken, araştırmacılar mantarlarla ilişkide olan bitkilerin daha iyi geliştiklerini kanıtladı. 2010 yılında Güney Çin Üniversitesi’nde Ren Sen Zeng’in ekibi; bitkilerin zararlı mantarlar tarafından saldırıya uğradıklarında, komşularını uyarmak için kimyasal sinyaller salgıladığını buldu.
Ren Sen Zeng’in ekibi, saksılarda çift halinde domates bitkileri yetiştirdi. Bitkilerden bazılarının mantarlarla ilişki kurmasına izin verildi. Saksılarda çift halinde olan bitkilerden birinin yaprağı zararlı bir mantar türüyle muamele edildi. Mantar ağına sahip olan bitkilerin, diğerlerine kıyasla daha az hasara uğradığı gözlemlendi. Aberdeen Üniversitesi’ndeki araştırmacılar, aynı deneyi bakla bitkisiyle de yaparak benzer sonuçlar elde ettiler. Bu durumda mantar ağı, besin alışverişinin yanı sıra savunmayı da sağlıyordu.
İnsanların kullandığı internet nedeniyle bilgisayarlara virüs bulaşabilmesi gibi, mantar ağının da karanlık bir tarafı var. Örneğin; klorifile sahip olmadığı için fotosentez yapamayan ve kendi besinini üretemeyen beyaz bir orkide türü, bu ağa bağlarak komşu bitkilerden karbon çalar.
Bitkiler komşularıyla su ve ışık gibi kaynaklar için rekabet eder. Bu yarışın bir parçası olarak, rakiplerine zarar veren kimyasallar salgılarlar. Bu durumun en iyi örneği karaceviz ağacıdır. Bu ağaç türü, köklerinden jugalone adlı bir kimyasal salgılayarak çevresindeki çeşitli bitki türlerini etkisiz hale getirir. Fakat ağaçların köklerinden salgıladığı toksik maddeler, toprağın absorblaması ve topraktaki mikropların toksik maddeleri parçalaması nedeniyle çok uzaklara gidemez. Bu nedenle çoğunlukla, kimyasalı salgılayan ağacın komşularını etkiler.
Mantar ağı, farklı bitki türleri arasında hızlı ve etkili bir iletişimin meydana gelmesini sağlar. Bir ormanda, ağaçlar birbirinden bağımsız göründüğü için aralarındaki iletişim anlaşılamamıştı. Fakat yer altındaki mantar ağı, ağaçların bağımsız görünmelerine rağmen çok daha yakın ilişkide olduklarını ortaya koydu. Ağaçların bağlantılarının ve davranışlarının daha iyi anlaşılması, gelecekte ağaçların korunmasına yardım edecektir.
Kaynakça:
http://www.bbc.com/earth/story/20141111-plants-have-a-hidden-internet
Yazar: Ayça Olcay