Bu yazımda, ülkemizde bazı büyük şehirlerde belli bir dönemde, şehir içi ulaşımda hizmet vermiş olan troleybüslerden bahsedeceğim. Temelden başlamanın daha yararlı olacağını düşündüğümden, ilk olarak elektromotelardan söz edeceğim.
Troleybüsün atası olarak kabul edilen elektromotelar Simens’in kurucusu Werner von Siemens tarafından tasarlanmıştır. Tasarlanan bu sistem, 4 tekerlekli bir at arabasına 2 tane 2,2 kW’lık elektrik motoru ilave edilmesi ve motorların kasnağının zincirle arka tekerleklere bağlanmasıyla oluşturulmuştur. Elektrik havada gerili olarak kablolara bağlı, iletişim sepeti adı verilen sekiz tekerlekle sağlanıyormuş. Tekerlekler, tel üzerinde denge sağlanması ve telden ayrılmasının engellenmesi amacıyla, dörderli olarak karşılıklı dizilmişler. Elektromotelar, dünyada ilk olarak 29 Nisan 1882 tarihinde Berlin’de kurulmuştur. Elektromotelar, üzerinde yapılan çalışmalarla geliştirilerek troleybüsler üretilmiştir.
Troleybüslerin orijinal adı Trolley Coachtır. Tramvay gibi havada asılı bulunan elektrik tellerinden yararlanarak hareket eder. Motorlara giden elektrik araçların üzerindeki iki adet çubuk (arşe) uçlarında bulunan oluklu rulmanların, havada yan yana duran, iki gerili hatta sürtünmesiyle alınmaktadır. Elektrikle çalışma özelliğinden dolayı ilk başlarda elektrikli otobüs olarak anılmıştır. Tramvaydan farklı olarak ray üzerinde değil tekerlekler üzerinde hareket etmektedir. Tramvaydan farklı olarak ray üzerinde değil, tekerlekler üzerinde hareket etmektedir. Tekerlek üzerinde hareket ettiğinden, tek kabloyla devrenin tamamlanamamasından dolayı havada gerili iki tel bulunuyor. Diğer taraftan, tekerlek üzerinde hareket ettiğinden tramvaylara göre hareket kabiliyeti daha fazla olup, az miktarda sağa-sola salınabilmektedirler. Bir nevi otobüs ile tramvayın karışımı olarak düşünülebilir.
Araçlar, otobüs şasi ve karoserisi ile imal edilmiş olmakla birlikte, 400 volt üzerinde düz akımla çalışan elektrik motoruyla hareket ediyor. Motorlar son derece sessiz ve güçlüdür. Güçlü motoru sayesinde kullanıldığı yıllarda petrol yakıtlı otobüsleri geçebiliyordu. Troleybüslerde debriyaj ve gaz pedalı bulunmuyordu. Gaz pedalı yerine, akım geçişini ayarlayarak hızı artıran reosta adı verilen pedal bulunuyordu. Troleybüslerde elektrojen grup veya batarya bulunmaktadır. Bu sayede araçlar bir saate kadar elektrik tellerinden uzakta hareket edebilmektedir. Böylece araçlar elektrik kesintilerinden ve araç üzerindeki çubukların havada gerili tellerden ayrılmasından etkilenmemektedir. Yol çalışmaları sırasında hattan ayrılabilmektedirler. Bu bakımdan troleybüslerin çoğunda metro ve tramvaylara göre daha kullanışlı. Ancak, ekonomik nedenlerden dolayı ülkemizde kullanılan troleybüslerin çoğunda batarya bulunamamış olanların da bakımı yapılamamıştır. Ülkemizdeki araçların çeşitli kısımları çeşitli İtalyan firmaları tarafından yapılırdı. Araçta ahşap, parlak formika oturma yerleri bulunduğu söylenmektedir.
1900’lü yıllarda Almanya, Fransa, İtalya ve Orta Avrupa’da ticari gayelerle troleybüs yapımına başlandı. 1930’larda bu ülkelerde ve Amerika’nın birçok şehrinde şehir içi yolcu taşımacılığında troleybüsler kullanıldı. Günümüzde İtalya ve Fransa gibi ülkelerin bazı kasaba ve şehirlerinde hâlâ troleybüs işletmeciliği devam etmektedir.
Tramvayların ihtiyaçları giderememesi, otobüslerin maliyetinin yüksek olması, otobüslere göre daha sessiz çalışması, egzoz dumanının olmaması, daha hızlı ivmelenmesi nedeniyle, şehir içi ulaşımlarına katkı sağlaması amacıyla troleybüs sistemleri kurulmuştur. Ülkemizde troleybüs sistemleri, farklı zamanlarda, İstanbul, Ankara, İzmir gibi üç büyük şehirde kurulmuştur. İlk troleybüs sistemi 1947 yılında Ankara’da kurulmuştur. 1 Haziran 1947 tarihinde toplam 20 araç ile Ulus-Bakanlıklar hattında hizmete girmiştir. 1952 yılında Ankara’daki araç sayısı yeni alımlarla birlikte 33’e çıkmıştır. İstanbul’da troleybüs sistemi 27 Mayıs 1961’de faaliyete geçmiştir. İstanbulda sadece Avrupa yakasında toplam 45 kilometrelik hatlarda faaliyet gösteriyordu. Hatlarda çalışan 100 aracın garajı Galata ve Şişlideydi. 1968 yılında, tamamıyla İETT ustaları tarafından üretilen, Tosun adı verilen, 101 numaralı araç, troleybüs olarak hizmet vermeye başlamıştır. Ankara ve İstanbulun ardından 28 Temmuz 1954 İzmir’de faaliyete geçmiştir.
1980’li yıllarda ülkemizdeki enerji dar boğazı nedeniyle sık sık ortaya çıkan elektrik kesintileri ve elektrik arızaları, zaten yetersiz olan yolların iyice tıkanmasına neden oluyordu. Normal koşullarda troleybüslerde olması gereken ve bir saat boyunca bunların hareketini sağlayabilen bataryalar ekonomik yetersizlikten dolayı bazı araçlara alınamamış. Var olanların da bakımları yapılamadığından kullanılamaz durumdaymış. Diğer taraftan; kullanıldığı zamanlardaki teknolojinin düşüklüğü, virajlı ve yokuşlu yolların fazla olması nedeniyle rulmanlar sık sık elektrik telinden ayrılırdı. Bu durum şoförün aracı durdurup, aracın arkasına geçerek çıkan arşelerin esnek ipi aracılığıyla, rulmanların yerine oturtulmasını sağlardı. Bu durum aracın arkasında mahsur kalan otomobil sürücülerini çileden çıkarırdı. Bütün bu sorunlar ilke birlikte, yaşlandıkları da göz önüne alınarak yavaşça trafikten çekilmeye başlamış. İlk olarak 16 Temmuz 1984 tarihinde İstanbul’da, 1986 yılında Ankara’da, trafikten kaldırılmışlardır. İstanbulda trafikten kaldırıldıktan sonra araçlar İzmire gönderilmiştir. Son olarak İzmir’de 6 Mart 1992 tarihinde trafikten kaldırılmıştır.
Ray döşenmesine gerek olmadığından metro ve tramvaylara göre kurulumu daha basittir. Diğer taraftan gelişen teknoloji sayesinde rulmanların elektrik kablolarından ayrılmasıyla pek karşılaşılmadığı söylenmektedir. Ancak troleybüslerin fiyatı, motorinle çalışan otobüslerin yaklaşık dört katıdır. Bununla birlikte, troleybüslerin bakım ve onarım masraflarının çok yüksek olması kurulumunu engellemektedir. Çevre dostu bir araç olması ve geçmişten gelen bir gelenek olması nedeniyle, yurt dışında bazı şehirlerde günümüzde de kullanımı devam etmektedir.
Yazar:Çiğdem Aydın